19 Mayıs 2012 Cumartesi

fazla değil farklı

her insan için en güzel temenni bu olsa gerek. aslında herkes farklı ama herkes aynı olup bir diğerinden fazla olma gayretine sürükleniyor bir şekilde. hiç birimiz bir diğerimizden fazla değiliz, sadece hepimiz farklıyız. bu yüzden de; evet, kötü yetiştirildik maalesef.

ifade özgürlüğü

17 Mayıs 2012 Perşembe

kendi kendime


kendi kendimi tartmaya kalkışınca, kantarın topuzu kaçıyordu hep. bu yüzden de işin içinden çıkamamıştım ve kendi kendimin sağlamasını başka bir şekilde yapabileceğimi düşünmüştüm. iyiden iyiye buna inanmaya çalıştım, bunun için uğraş verdim. ama yine başa döndüm işte. yine her şeyin sorumlusuyum ve hiçbir mazeret bulamıyorum.

11 Mayıs 2012 Cuma

uzun kulaklı beyaz bir yol arkadaşı

Bundan yaklaşık iki yıl önce bir şapka fabrikasında çalışıyordum. Fabrika da denmez aslında. A’dan z’ye tüm üretimi yapan bir atölye. Bir tür aile şirketi. Sadece kürk şapka üretiyorduk. Şu kulakları da kapayanlardan. Kara kışlık. Halk arasındaki ismi “Rus Kürk Şapka”. Ürün kataloğundaki adı “Beyaz Tavşan Avcı Şapka”. Diğer renk seçenekleri gri ve siyah. Kaçak falan değildi atölyemiz. İstanbul Kürk Sanayici ve İş Adamları Derneği üyesiydi. Kolayca paramı kazanıyordum. Rahat işti. Ama içim rahat değildi.

Her gün onlarca tavşanın katledilişi… Bir tür aile içi şiddet. Katliyam gözümün önünde olmasa bile leşler avuçlarımda. Geceleri uyuyabilmek için çitten atlattığım koyunların arasına karışan kafası kopuk tavşanlar. Siyah, beyaz, gri… Zıp zıp. Sinirlerim. Uykusuz günler. İnsanların kafası ısınacak diye kesilen tavşan kafaları. Birilerinin kulakları ısınacak diye bedeninden ayrılan uzun kulaklar. Avcı Şapka için av olan zavallılar.

Üç beş kere kafama koyup vazgeçtikten sonra nihayet işi bırakmak istediğimi söyleyebildim. Bizimkiler hiç beklemiyorlardı. Bu tepki ailede bir ilkti. Bırakmadılar beni. Tavşanların ölümünden rahatsız olunabileceğini idrak edemiyorlardı bir türlü. Ne desem anlamadılar. Dayanamayıp kaçtım sonunda. Başka bir şehre. Kaçarken tavşanlardan birini de yanıma aldım. Uzun kulaklı beyaz bir yol arkadaşı…

Paraya sıkıştığımda ilk satmak zorunda kalacağım da bu tavşan oldu. Niyetçilere okutmak amacıyla onu satılığa çıkardım. Niyetim kötü değildi bu sefer. Kimse onu kesip biçmeyecekti. Ancak alıcısı niyetçi olmadı. Bir sihirbaz ilgilendi. Düğünlerde, doğum günlerinde falan gösteri yapıyormuş. Hemen sattım. Alışveriş sırasında o kadar iyi anlaştık ki beni de asistan olarak aldı. Numaralarını bir bir öğretti bana. Kısa sürede işi kaptım. Arada ben de sahneye çıkmaya başladım. Zamanla işin bütün inceliklerini öğrendim. Bir süre sonra tavşan numarasını bizzat icra etmeye başladım. Asistan değildim artık. Çift sihirbazlı bir gösteriydi yaptığımız.

Mutluydum. Hayatım bir anda değişmişti. Tavşandan şapka çıkarmayı bırakmış şapkadan tavşan çıkarmaya başlamıştım.

Hakan Bıçakçı

kaynak; afilifilintalar

10 Mayıs 2012 Perşembe

yaşayan ve seyreden



yaşayan;
sabırsızdır. hemen atılır, akar, karışır hayata. varını yoğunu bir çırpıda resmettirebilir size; hemen şekilleniverir her zihinde, her gönülde. yaşadıkları için de böyledir; hiçbir şeyin tamamlanmasını bekleyemez o. bu yüzden de kendi fırçasını, kendini tuvalini kullanmaz, bunlar için sabırsızdır çünkü. hazır olan bir resme güvenir, ona inanır ve bu resmi kendi çizgileriyle yaratmış gibi benimsemeyi seçer. işte tam da budur ya yaşamak; yaşamın resmini benimsemek; onun çizgilerini kendi çizgilerinmiş gibi görüp bellemek.


seyreden;
sabırlıdır. hemen hiçbir şeye atılmaz, her şeyin önünden akıp gitmesine seyirci kalabilir. kendini hiçbir zihinde ve gönülde resmedemeyeceğini düşünür. yaşadıkları için de böyledir; yaşadığı anın resmini kaçırır çoğu kez, gözlemci olmayı yaşıyor olmakla bile karıştırır. yaşam ile onu resmetmesi arasında bir senkron uyuşmazlığı hakimdir. kendi fırçası ve kendi tuvalini kullanır; ancak kendi çizgileriyle çizmiş olduğunu benimseyebilir çünkü. işte tam da budur ya seyretmek; yaşamın resmini benimsememek; onu sadece kendi çizgileriyle çizilebildiği kadarıyla bellemek.

8 Mayıs 2012 Salı

saatimi sana göre ayarladım sevgili kuş

havalar ısındığından beri camı açık bırakıp uyuyorum. yaklaşık 1 aydır böyle. önceleri hava o kadar sıcak değilken, camı açık bırakıp üzerime yorgan çekerek uyuyordum. yani açık havada uyumayı seviyorum.

birkaç haftadır bir kuş geliyor pencereme. sesi çok güzel ve çok da gür çıkıyor. ayrıca dakik de kendisi, saatini pek şaşmadan günde 2 sefer uğruyor; bir akşam 7 gibi ve bir de sabaha karşı 5 gibi. akşamları gün içerisindeki hareketlilikten ötürü sesi pek gür gelmiyor. fakat sabaha karşı sesi o kadar gür çıkıyor ki beni uyandırıyor. uykum da pek hafiftir zaten, hemen bir sese veya ışığa maruz kaldım mı uyanıveririm. birkaç gündür bu sevgili kuşcuk bir nevi horoz vazifesi görür oldu. fakat neyse ki sesi horoz gibi çirkin değil.

uykusuzluk sıkıntısı çektiğim, dahası sürekli uykum bölündüğü için bu biraz sıkıntılı bir durum oldu. sonra bu durumu lehime çevirebilecek bir çare düşündüm. daha erken uyumaya çalışıp kuş uyandırdığı zaman güne başlamaya karar verdim. saat 5 de uyanmak da güne başlamak için gayet sağlıklı olur hem.

diğer yandan da bu küçücük kuşun benim günlük rutinime yön veriyor olması çok hoşuma gitti. bizi insan yapan şeylerin derinliğinde doğa kesinlikle var ve onun bize karşı egemenliğinde tuhaf, sıcak bir haz duyabiliyoruz. (tabi duyabilene) bugün sadece 3 saat uyumuş olmama rağmen böylesi güzel hislerle uyandım.

6 Mayıs 2012 Pazar

your fake name is good enough for me


Fake watches in your broken hand
Barely keeping time
Barefoot in the city and your phone is ringing
Bet you're watching all the happy kids
Climbing on a car
They were singing something
Maybe they were singing:
"Become the weeds, we will become
Become the sea, we will become"

Your fake money gave you everything
Left along the road
You're cursing by the furnace and your phone is ringing
Bet you're watching all the happy kids
Clapping in the cool
They were singing something
Maybe they were singing:
"Become the weeds, we will become
Become the sea, we will become"

Your fake name is not for everyone
It's good enough for me
Forgotten by the garden and your phone is ringing
Bet you're watching all the happy kids
Kiss each other clean
They were singing something
Maybe they were singing:
"Become the weeds, we will become
Become the sea, we will become"

Become the rising sun
We will become, become
Become the damage done
We will become, become
Become the river sway
We will become, become
Become the love we made
We will become, become
Become the endless chain
We will become, become
Become forgotten name
We will become, become
Become sinner and the saint
We will become, become
Become bandage and the blade
We will become, become
Become the word and the breath
We will become, become
Become the card in the chest
We will become, become
Become the liked and the loathed
We will become, become
Become the bruise and the blow
We will become, become
Become the fruit and the fall
We will become, become
Become the caress and the claw
We will become, become
Become glory and the guilt
We will become, become
Become the blossom and the wilt
We will become, become
Become both right and wrong
We will become, become
Become the sound and the song
We will become, become
Become tooth and the tongue
We will become, become
Become the target and the gun
We will become, become
Become so cruel and kind
We will become, become
Become the weary and the wild
We will become, become
Become allegiance and doubt
We will become, become
Become the whisper and the shout
We will become, become
Become the honest and the veiled
We will become, become
Become the hammer and the nail
We will become, become
Become the blessing and the curse
We will become, become
Become their crooked words
We will become, become
Become the blood and the bone
We will become, become
Become an ice cream cone
We will become, become
Become the way and the wall
We will become, become
Become a disco ball
We will become, become
Become both now and then
We will become, become
Become again and again
We will become, become

4 Mayıs 2012 Cuma

the beloved's cry

ep versiyonu

shara albümünden

steven wilson 
(tabi çok daha düzgün olan ingilizcesi ile)

skiza 
(bunlar kimse artık coverlamışlar işte)

3 Mayıs 2012 Perşembe

arşivcilik bir tür hastalık olsa gerek

bugün odayı toplarken buldum bu karikatürü. kim bilir ne zaman kesmişim gazeteden (sapsarı olmuş artık)

gülümsedim. şu an bilgisayarım tıka basa dolu ve tek bir şey silemiyorum. en çok da filmler yer kaplıyor. bir çoğunu tekrar izlemeyeceğime eminim. o zaman yer kaplamasının bir manası yok değil mi? ama işte öyle olmuyor. elim bir türlü silmeye varmıyor.

yeni bir yöntem geliştirdim; izlemediğim filmler arasında seçim yaparken imdb puanı en düşük olan veya komedi - aksiyon türünde olanları önce izliyorum ki silmeye elim varsın ve bilgisayarda yer açılsın. ama onlardan bile silebildiğim tek tük çıkıyor yani. muhtemelen daha güzel olan diğer filmleri izleyememiş olmamla kalıyorum.

bu bir hastalık sanırım. bizden sonraki kuşakta bunun olacağını zannetmiyorum. eminim ki işini gördükten sonra gözlerini kırpmadan sileceklerdir. hatta şu durumumu anlatsam; "niye silmiyorsun ki internet diye bir şey var indirirsin tekrar" derler şimdiden.

1 Mayıs 2012 Salı

1 mayıs gününün anlam ve önemine binaen bir alıntı

fikir sahibi olmadan bilgi sahibi olmak

"bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak"

aslında gayet insani bir eğilim. çünkü insanlar bilgiyi fikir sahibi olmanın bir aracısı olarak görürler. ve sağlıklı bir insan hep kestirme yollar arar. kendince boşlukları doldurur ve bilgisiz de fikir sahibi olabilir. sonuçta fikir onun fikridir.


bir de şu var bilir misiniz;
"fikir sahibi olmadan bilgi sahibi olmak"

bu ne için peki? tam bir sağlıksızlık. yol çok uzun, kestirme yok. hiçbir boşluk yok. kendime ait bir boşluğum bile yok. resmen dışarıda kaldım, açıkta kaldım. belki bir sürü fikir var ama hiç birisi bana ait değilmiş gibi.

sonra uyuyamadım tabi.