11 Ocak 2014 Cumartesi

poetry (shi)


Zaman akıp giderken biz de yitip gideriz. Güzelliğimiz gider, renklerimiz gider, kelimelerimiz gider. Bizden giderken çevremizden de gider. Geriye anlatabilecek ne güzellikler kalır, ne de renkler; zira kelimelerimiz gitmiştir. Zihnimizden ziyade gönlümüzden ırak olmuşlardır bir kere…

Güleç yüzlü, rengârenk giyinen yaşlı bir kadın, zamana meydan okurcasına, kendinden ve çevresinden yitip gidenleri değil de yeşeren güzellikleri tasvire girişir ve şiir yazmaya karar verir. Sürekli kelimeleri unutan bir alzheimer hastasının şiir yazma serüveni bu ironiyi perçinler şüphesiz. Fakat bu meydan okuma serüveni, intihar eden küçük bir kızın hayatıyla kesişince yön değiştirir. O sürekli çevresindeki güzellikleri tasvir etmeye çalışırken ortada büyük bir acı gerçek vardır çünkü. Kendini keşif süreci başka bir kapıya, bu gerçekliğe dayanır artık. Herkes bu gerçekliği unutturmaya çalışsa da o alzheimerlı haliyle bu unutuluşa meydan okur bu sefer. Sürekli denemesine rağmen hiçbir zaman bir şiir yazamayacağını düşünür. Çünkü gönlündeki güzelliklere gölge düşürmüştür artık. Gönlünden kelimeler dökülemez bir türlü. Kendini en güzel hissettiği zamanı anlatırken ağlar mesela. Çünkü bu küçük kız tam da o yaşlarda canına kıymıştır.

Şiir yazmak öyle parasını verip kursta öğrenebilecek bir yeti değildir sözüm ona. Tıpkı canına kıymış bir kızın kefaretinin parayla ödenemeyeceği gibi. Sonuçta kursta tek bir kişi bile şiir yazamaz. Diğer yandan yaşlı kadın torununu ihbar ederek kendi payına düşen kefareti öder. Kursta tek şiir yazan da kendisi olmuştur. Gönlünden kelimeler ancak bu küçük kızın şarkısı olarak çıkabilmiştir.