18 Ekim 2012 Perşembe

apocalypse

Kaynak: Deli Saçması


Bazen durup düşünüyorum... Hayatımızın nefes alma anları, ne kadar da kısıtlı.. Elimizi attığımızda karşımıza çıkmayan yeşiller, bizlerden başka canlılara olan tahammülsüzlüğümüz, birbirimize karşı olan bitmek tükenmek bilmeyen öfkemiz, sürekli yeni tohumlar ekerek suladığımız agresyon, nefret.. Sabah erken uyanmak, modern kölelik, trafik, tanışmaya tenezzül etmediğin insanlarla yan yana yolculuk etmek, öfkeden trafikte bir tanesine okkalı bir küfür sallamak... Geç kalsan, izah etme stresi... 

Tüm bunlardan sıyrılıp, yaşamaya haftada kaç dakika fırsat bulabiliyor insanoğlu, bunu bir düşünüyorum... Yapmak istemediği bir şeyi yapmayınca, sorumluluk stresi yüzünden kendini yiyip bitirip, anın tadı bile çıkarılamıyor... 

Peki ya kıyamet gerçekse? 

Ben inançlı biri değilim. Fakat doğa, elbet pes edecek. Doğanın ciğerlerini söküp, onu yiyip bitireceğiz bizler. Onun sayesinde yaşarken, kendi ölüm fermanımızı her gün yeniden imzalıyoruz. Kendini yenileme gücünü, asla umursamıyoruz...

Peki doğa ölürse? Ardından teker teker bizler de öleceğiz... 

Yarın her şeyin sonu gelse, hangimiz bugün yaşadığımız günden, geçirdiğimiz haftadan mutlu mu olacağız? Biz hayatta bunun için mi varız? Çalışmak, üretmek, tüketmek, teknolojinin en yüksek safhasında olan iletişimsizlik, birbirini anlamayı bile ağırdan almamak, her şeyi olanca hızlılığıyla yaşamak istemek... 
Sevişmek için sevmeyi bekleyememek. Yemek için pişirmeyi istememek. Öğrenmek için okumaya üşenmek. Tanışmak için bir 'merhaba'yı çok görmek. Çimlere uzanmak için bir türlü vakit bulamamak. 

Hayatımızın günlerini umursamadan bir bir geçirirken, gerçekten de bunları mı hak ediyoruz? 
Bir insanı yargılayıp, parmaklıklar ardına koymak, sorunun en mükemmel çözümü mü? 
Parası olmayan eğitilemez, çoğu zaman hastalığa, bazen ölüme terk edilirken, insanlar içinde hak ettikleri gerçekten bu mu? 
Sokağa çıkmadan bir ekran arkasından konuşmak, onunla bununla.. Yapabileceğimizin en iyisi bu mu? 
Karşındaki yarın orada olacakmış gibi güvenle, öfkelenip laflar savurmak, ya da sen hala orada olacakmışsın gibi... Ânı yaşamak bu mu?... 

'Yaratılan' en akıllı varlık olarak ego şişiren insanın yapabileceği en iyi şey bu mu? Kurabileceği en mükemmel düzen bundan mı ibaret? Baş kaldırmaya bile yorgun muyuz? Kendi kendimizi köleleştirip, hayatımızda bir kaç mutlu gün yaşayınca, sevinmek mi doğal olanı gerçekten? 

Kendimizi çaresizliğe kilitleyip, kendi çaresizliğimizle yaşamak, bunun ise hiç canımızı acıtmıyor olması... İnsanoğlunun evriminde, günlerden bugün... 

Hiç yorum yok: