
Aslında hiçbir şeye saygım kalmadı. Ama bilinenin aksine, bu öyle tepeden inme bir ego ile buraya varmadı. Her şey kendime olan saygımı yitirmemle başladı diyebilirim. Bir insan kendini alt ettikten sonra artık her şeye hunharca saldırmayı beis görmüyor. Bunun izahına girişecek değilim. Dürüst olmak gerekirse, bardağın boş tarafını görerek, bardağın dolu tarafını yadsımıyorum ben. Bardağın tamamen boş olduğunu iddia ediyorum. Diğer yandan tamamen dolu olduğunu iddia edenlere de inanırım. Ama artık asla bardağın dolu veya boş tarafları olduğuna inanmam. Bunlar saçmalık.
Aslında içselleştirmek veya dışsallaştırmak vardır. Hayata temas bundan ibarettir. Bir şeyi içselleştirmeden önce onu dışsallaştırır insanoğlu. Bir şeyi yadsımak ise, daha onun dışsallaştırma evresindeyken kapı dışarı edilmesidir. Ama insanlık serüveni öyle bir noktaya geldi ki her şeyi önce içselleştirip, sonra yadsımaya çalışmanın doğru olduğu iddia ediliyor. Ben buna inanmam. Kaybedecek de bir şeyim yoktur hani. İyinin ve kötünün ötesine gelinebilir işte burada.
O zaman yadsımak vardır derim. Herkes yalandan bahseder. Her ne kadar bundan yakınsa da diğer yandan; her yer yalansa ben de yalancı sayılırım naifliği takınır. Böyle bir şey yok. Bu bir saçmalık. Herkes yalancı olduğu için her yerde yalan var. İnsanlar putlara estetik durduğu için tapmıyor. Herkes taptığı için tapıyor. Bunu biliyorsak estetik anlamlar aramaya gerek yok o zaman. Gerisi hep zırva.
Herkesin birbirini kandırmaya çalışmasını anlayabiliyorum. Ama kandırırken, bunun böyle olmaması gerektiğini karşı tarafa söylemenin bir anlamı yok. Bu çok romantik ve bundan sonraki aşamada ancak bir tür düzüşme olur. Evet, tam da bu yüzden böyle olur. Daha sonra da mantığınız şuna keser; ya tecavüz edensindir, ya da tecavüz edilen. Romantizmin sonu buna varır hep.
Ben anlamıyorum. En başından anlamıyorum. Bu yüzden tecavüz etmek veya tecavüze uğramanın bir parçası olamıyorum. Belki romantik değilimdir.