two days one night etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
two days one night etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Ekim 2014 Pazartesi

iki gün, bir gece ve elektriksiz evler

Film aslında üstünkörü bir şekilde kapital düzenin işsizlik ve ikramiye denen biri ceza diğeri ödül mekanizması üzerinde durmuş. Üstünkörü dememim sebebi sadece bu kısmına odaklanmış olması ve aslında bunun üzerinde dahi fazla derinleşmemesi. Bana durumu gayet objektif bir şekilde sunmuş gibi gelse de internetten baktığım yorumlarda “yönetmen öyle bir eleştiri yapmış ki kapitalizm gerçeğini tokat gibi suratımıza vurmuş” gibi şeyler de gördüm. Bu bizim tarafgirliğimizden de oluyor belki de. Kapitalizmin herhangi bir mekanizmasının olağan gerçekliğiyle yansıtılması, bu gerçekliğin tokat gibi suratımıza vurulması anlamına da geliyor ister istemez. İçerisinde yaşadığımız düzeni sindiremeden adapte oluşumuzun bizde yaratmış olduğu bir tür suçluluk psikolojisi midir nedir bu bilemiyorum. Evet hepimiz bu düzeni az çok kavrayabiliyoruz, her birimizin refahının bedelini bir başkası ödüyor bu adaletsizliği de görüyoruz, örtbas edilen ve göz önüne koyulanların ardındaki iradeden de haberdarız fakat tüm bunlara rağmen adapte olabiliyoruz işte bir şekilde. Çünkü adapte olmican da naapcan?

Film yazısı yazmayı pek beceremiyorum çünkü bağlamdan kopuyorum gördüğünüz üzere. Bu yazıyı yazmamın asıl sebebi de film değil herhalde, sadece kendimce denk geldiğim bir tesadüf üzerine bir şeyler yazmak istedim. Dün bu filmi izlemiştim, bugünse ödev yapabilmek için odasına bir lamba isteyen kızın hikâyesine denk geldim. Hikaye şu; okuyan, dahası okumaya bir hayli istekli görünen kızımızın evinde elektik bulunmaması sebebiyle ödevlerini hava kararmadan evvel yapmak zorunda kalması. Tesadüf dediğim şeyse ekşisözlükteki bir yorum; “bana depresyonda olduklarını anlatan, saçma sapan ve sebepsiz mutsuzluk atakları geçiren arkadaşlarıma izletmek istediğim videonun başkahramanı kızdır”

Aslında bu belki bir tesadüf dahi değil ama bana bir şeyler düşündürdü işte bir şekilde. Filmde ikramiyeye gerçekten ihtiyaç duyanlar ya depresyondaki kadın lehine oy kullandı ya da onunla yüz yüze gelmekten kaçtılar. Genellikle bu ikramiyeye aslında çok da ihtiyacı olmayanlar şiddetle reddetti. Bu açıdan filmin sonu çok manidardı. Nihayetinde kadın, yukardaki sözlük yazarının betimlediği şekilde bir profil sergilemiş olduğunun farkına vardı. Bırak hâlihazırdaki işi için mücadele etmeyi, başka bir yerde başka bir iş arama mücadelesi dahi verecek duruma geldi.

Bu sistemin belki de en büyük başarısı; insanları birbirine kırdırmak da dahil her imkanı kullanabilmesi ve sonuçta hep kazanan taraf olması. Belki de bu sistemi beslemek üzere çalıştırılanlar birer köledirler, bu açıdan depresyona girip çalışma hayatına sırt çeviren kişi masumdur. Ama diğer yandan da iş sahibi olamayan, mücadele ettiği halde kendisine fırsat tanınmayan (evinde elektriği olmayan) bireylerin böyle bir lükslerinin dahi olmaması gerçeği düşünülürse de suçludur. Kim bilir. Eh, bilip de naapcan?