10 Kasım 2012 Cumartesi

yeni


Yeni bir şeyi ilk önce görmüş olmak mı yoksa herkesin gördüğü ve gözün alıştığı bir şeyi yeni olarak görmek midir asıl gerçek yenilik algısı? Sürekli değişen ve hızına erişemediğimiz bir yenilenme çağında, bunun ne kadarını idrak edilebiliriz? Salt adı yenilik diye mi yenidir yoksa sahiden bize yarar bir yenilenme söz konusu mudur?

Yenilenmenin sıradanlaştığı, rutinleştiği bir çağı yaşıyoruz bana kalırsa. Sürekli artan çeşitlilik ve yenilenme insanın benimseyemeyeceği kadar hızlı seyir gösterirken, her şeyin havada kaldığı bir anlamsızlık içerisinde bocalıyor gibiyiz. Her şey gözümüzün önünde, elimizi uzatarak basitçe ulaşabileceğimiz şekilde fakat tek bir cebimiz dahi yok, tuttuğumuz elimizde kalıyor, bir başkası için elimizdekini bırakmamız gerekiyor.

Herhangi bir şeye sahip olmak tutkusu, sırf yeni bir tür etkinlik çerçevesinde gerçekleşirken, haliyle sahip olunan şey aslında bize ait olmuyor bile, buna zaman tanınmayan bir durum söz konusu. Hemen hemen her şeyin kısa sürede yenisi çıkıyor ve sahip olunan şey o an eskimiş oluyor. Bunun bilincinde olduğumuzdan aslında herhangi bir şeyi yenilenmiş olarak göremiyoruz, yenilemeyi bir tür etkinlik olarak görebiliyoruz yalnızca.

Peki idrak edebildiğimiz düzeyde bunun neresindeyiz? Elbette yenilenmiyor, aksine sıradanlaşarak eskiyoruz. Çoğu şey işlevini yitiriyor, amaçsızlaşıyor. Sadece yenilenmesi bir tür işlev addedilirken, asıl işlevi bize herhangi bir şey ifade etmiyor. İşlevsiz kalan her şey de eskimeye mahkum oluyor.

İnsanın bir şeyi benimseyebilmesi için önemli bir koşul olan “yaşanmışlık” hiçe sayılabiliyor. Zihnimiz dahi çoğu şeyi birbirine bağlayarak anlamlandırabilirken, etrafımızda sürekli yenilenen şeylere anlam kazandırabilmemiz mümkün değil. Misal “vintage” denen bir olgu doğdu günümüzde; hazır yaşanmışlık hissi vermesi için, anlamlandırabilmemiz için. Nitekim bu da yaşanmışlığın içini boşaltarak anlamsızlaştırmaktan başka bir işe yaramadı. Yaşanmışlık bile bizim insanlığımıza mahsus bir şey değilmiş, o dahi fabrika tezgahında üretilebilen bir olguymuş gibi. Eskitilmiş yeniler, bize ait olmayan, tornadan çıkmış bir yaşanmışlık kazandırırken, insanları da tornadan geçiren sıradan bir yaşam bahşediyor yalnızca.


Hiç yorum yok: