24 Ekim 2013 Perşembe

this dying soul

Dream Theater, albümlerini yıllardır dinlediğim halde bıkıp usanmadığım gibi bir de her dönem dinledikçe içerisinde bir şeyler keşfettiğim yegane gruptur. Portnoy'un ayrılması üzücü bir gelişme oldu, hele ki benim gibi davul manyağı bir dinleyici için. Portnoysuz son albümlerini ise şöyle bir dinledim ama biraz daha dinlemem gerek sanırım kavramak için. Dream Theater zaten bende hep böyle olmuştur, birkaç defa dinledikten sonra meyvesini dökmeye başlar. Ama Portnoysuz bir Dream Theater pek de iç açıcı değil, illa ki kulaklarım onu arayacaktır. Eşi benzeri olmayan bir adam zira.

Neyse Dream Theater hakkında yazmak zaten harcım olan bir şey değil, sadece bendeki son durumunu şöyle bir özet geçtim. This Dying Soul parçasını paylaşmak maksadım. Yıllardır dinleyip de bendeki heyecanı bir türlü bitmeyen tuhaf bir parça bu. Her açıdan kusursuz bir beste. Melodileri, geçişleri, harmonisinin yanı sıra teknik açıdan da sınırları fena zorlamışlar. Labrie'nin vokal performansı, Myung ve Rudass'ın Petrucci'ye yer yer kafa tuturcana çalışları, Petrucci'nin o hem melodik hem de hayvani hızda soloları, Portnoy'un adeta soluksuz göstermiş olduğu aşmış performansıyla çok hırçın bir parça. Giriş ve çıkış sololarına özellikle değinmek istiyorum. Girişte çok hoş melodik bir solo ile başlayıp (giriş desem de aslında 1.dk. dan sonra başlar) parçanın bitiminde ise çalınması çok çok güç olan son derece yırtıcı ve hızlı bir solo ile son buluyor. Ayrıca bu parça dinlediğim en iyi outrolardan birisine sahip.

Özellikle Budokan konser performansında hırçın hava çok iyi yansımış;


Orijinali;


Bu da Flare Intention isminde bir grubun performansı. Çok çok iyi çalmışlar.


Bu da bahsettiğim parçanın bitiş solosu. Gitarist yukarıdaki gruptan. Adam solonun sırrını çözmüş bir de ders veriyor.
Solo çok acayip. Yavaş çalınca başka bir şey oluyor. Petrucci müthiş hızlı bir solo yazmış ama gel gelelim öyle kof bir hız değil yani içerisinde kaç nota basmış ancak  hızı yarıya düşünce seçilebiliyor.


Dream Theater'ın değeri derinlere inildiğinde ortaya çıkar. Bu açıdan biraz çaba ister, dinlemek isteyene sunar kendini.

8 yorum:

negatif dedi ki...

hala dream theatre'da ruh olmadığını düşünüyorum. mükemmel şarkıları bile bunu düşünmekten alıkoyamıyor beni. haddimi aşmak istemem ama bu yazı bence çok iyi.

alter ego dedi ki...

negatifcim,
belki nispeten ruhsuz olabilir evet. ama ben ruhlu müziklerden ayrı bir değer biçiyorum kendimce. benim için müziğin tekniği de çok çekici bir unsurdur zira. dream theater bu konuda aşmış, yapılması çok zor işler yaptılar. gruptaki her bi eleman enstrümanında kendisini teknik açıdan aşmış, olayı bitirmişler yani. dinlediğimde, izlediğimde hayranlık duyuyorum kendilerine ister istemez.

sanırım eskiden dinlediğim death metal, black metal müziklerinin şimdiye yansıma şekli bu oldu; adamlar ne kadar sert müzikler yapıyor diye hayranlık duyuyordum mesela küçükken, şimdi de adamlar nasıl çalınması çok güç parçalar yapıyor diye hayranlık geliştirdim. bunlar hep gaz :)

ama o kadar da ruhsuz değil şimdi hakkını vermek lazım biraz :)

negatif dedi ki...

Flare Intention çok iyi. olara ruhsuz diyemiyorum. ama DT öyle değil ya. adamlar sabah işe gider gibi müzik yapıyorlar. birazdan toplantıya gireceklermiş gibi ciddi, takım elbiseli, düzgün adamlar. teknik dediğin şeye ben ısınamadım. bir chuck schuldiner, bir mikael akerfeldt, bir steven wilson yok bu grupta. DT mükemmel ve kusursuz oldukları için ruhsuz geliyor bana.

negatif dedi ki...

bir de bir tiyatrocudan bahsetmiştik sanırım. yıllardır aynı oyunu oynayan, oyununu kusursuzlaştıran bir oyuncu. oyunu kusursuza gider fakat ilk oyunundaki gibi ruh olmaz kusursuz oyununda. bahsettiğim bu. metal yorgunluğunu bilirsin, öyle bir şey olur, "iletim" azalır. bunu düşünüyorum tam olarak.

(bu arada robot olmadığımı kanıtlamak için şekilden şekile giriyorum burada. keşke robot olsaymışım da bu kadar uğraşmasaymışım dedim.)

:)

Züleyha Muslu dedi ki...

Dream Theater her bölümünde birbirinden farklı deneyimler yaşadığım uzunca bir yolculuğa çıkmak gibi.Hemen her albümünü dinlemiş değilim, fazla da bir şey bilmiyorum grup hakkında.Aslında öylesine basılan birkaç uyduruk notayla,duygu yüklü bir ses buluşunca bile ortaya tadından yenmeyecek işler çıkabiliyor.İtiraf etmek gerekirse de virtüöz müziği her zaman sıkmıştır beni, bir noktaya kadar dinleyebilirim.Ama Dream Theater'da böyle bir durum söz konusu değil.Yani onların müziği fazlasıyla mükemmel, eksiksiz ve fazla uyumlu.Ama böyle her bölümünde farklı anlamlar, çözülmesi gereken farklı duygular yansıtır bazı şarkılar.Dream Thetar da aynen böyle.Mesela Gojira da aynı şeyi yaşatır bana.

Train of Thougth, Octavarium ve Systematic chaos'tan ortaya karışık bir listem var, her ne zaman ki uzandığım yerden hayaller içinde bir yolculuğa çıkmak istesem, eşlik ederler bana.

alter ego dedi ki...

negatif,
birazdan toplantıya gideceklermiş gibi müzik yapmak nasıl bi tabir ya :) tamam adamlar işlerini ciddiye alıyorlar ama o kadar da kötü etmiyorlar ya. ne bileyim mesela bak diğer kutbuyla düşün, mesela şu piyasa pop şarkılarının hem sözleri hem de melodileri 5 yaşında çocuk düzeyine dahi hitap edemeyecek kadar vasatken koca bir ülkenin, hatta dünyanın 7'den 70'e dinlediği, her yerde çalan müzikler söz gelimi. dream theater, işini kusursuz yapan müzisyenler topluluğu olarak sadece bu açıdan bile bir misyon yükleniyor kanımca; eğer o düzeysiz şeylere müzik deniyorsa buna ne demeli? bunca emek, bunca üretim, bunca kabiliyet, bunca uyum her birisi ile mükemmelliği düşünüldüğünde kaşı kutbunu oluşturuyor ve arada müthiş bir skala yaratıyor. hani dream theater için g.tünden müzik uyduranlara tepki olsun diye kurulmuş bir gruptur bile diyebilirim. hiç dinlemeseydim ve beğenmeseydim bile şu misyonundan ötürü takdir ederdim. ama neyse ki dinliyorum ve beğeniyorum. Sevgiler.

alter ego dedi ki...

züleyha,
sahiden de öyle bir yolculuk gibi. progresif müziğin böyle bir güzelliği var; parça bir yerde başlar bambaşka bir yerde biter ve dinleyen ya bu yolculuğa eşlik eder ya da edemez. uzun süresi olan parçaları beğenmeyenler vardır mesela, sürekli değişkenlik gösteren pasajlardan hoşlanmayanlar, müzik normu daha çok giriş, gelişme (nakarat) ve sonuç ile kısıtlı olanlar için pek kulağa hoş gelmiyor bu müzik tabi. hatta "ben de oturayım o zaman hiçbir bütünlüğü olmayan gelişi güzel çalayım, başı sonu olmayan absürt bişey yapayım adı progresif müzik olsun" şeklinde düşünenler dahi var. böyle düşünenler o yolculuğa çıkamayanlar, sabırsız ve varayacağı yere ışınlanmak isteyenler olarak gördüğümü söyleyebilirim. bu konuda tarafım itiraf etmek gerekirse :)

sevgiler.

negatif dedi ki...

dream theater'ın müziğine diyecek bir sözüm yok, her anlamda çok iyi. sadece teknik yönünün fazla öne çıktığını düşünüyorum. tabii ki müziği ciddiye alıyorlar, saygı duyulacak işler yapıyorlar. olmamaları kötü olurdu ama bana göre değil. çok sevdiğim "ruhlu" şarkıları var tabii, ama saatinden şaşmayan trenler gibi sıkıcı şarkıları da var. kusursuzluk da bir kusurdur, demek istediğim bu.

yorumu yazarken dinlediğim şarkı:
http://www.youtube.com/watch?v=h8g5QsT-RSw

asıl sana sevgiler.