7 Kasım 2013 Perşembe

daisy

Eh artık kış geldi hafiften, evde geçirilen zamanların da keyfi artıyor tabi. Hal böyle olunca da film izleme dönemim gelmiş gibi hissediyorum. Daha çok tekrarlardan oluşan bir başlangıç yaptım bu kışa. Bugünse yeni bir filmle devam ediyorum bakalım. Aslında bu kış için Kore sinemasına ağırlık verme gibi bir planım var. Çok iyi işler yapan bazı Koreli yönetmenlerin sadece 1-2 tane filmini izleyip bıraktığımı fark ettim. Jae-Young Kwak ve Wai-keung Lau da bu tür yönetmenlerden/yazarlardan benim için.  Tabi isimlerini yazıyorum böyle ama ben de bir dahaki gördüğümde hatırlamıyorum bile. IMDB sağolsun filmler üzerinden arama yaparak ulaşıyoruz bir şekilde kendilerine. Daisy filmini de biri yazmış diğeri de yönetmiş. Wai-keung Lau, Infernal Affairs filmden tanıdık. Jae-Young Kwak ise My Sassy Girl filminden. Birkaç ay önce My Sassy Girl filmini izleyip çok beğendikten sonra bir arayış içerisine girip indirdiğim filmlerden birisi bu Daisy. Bu arada My Sassy Girl’ü tekrar izlemeyi düşünüyorum zaten nicedir, blogda paylaşabilirim onu da.

Öncelikle Ji-hyun Jun, Uzakdoğulu yüzlerini birbirine karıştırma eğilimine rağmen yüzünü seçebildiğim, başka bir filmde gördüğümde ayırt edebildiğim güzeller güzeli bir hatun. My Sassy Girl’de de bu filmde de oynuyor kendisi. Orada her ne kadar hırçın bir karakteri canlandırmışsa da bu filmde tam tersi son derece dingin bir karakteri canlandırmış. Her haliyle güzel olduğunu da ispatlamış oldu tabi böylece.

Film kendi dünyasındaki sokak ressamı bir kadın ile ona âşık iki erkek arasındaki üçlü ilişkiyi anlatıyor. Erkekler birbirine zıt iki karakterden oluşuyor; birisi polis diğeri seri katil. Kadının dünyası son derece sakin ve mütevazi bir hayatken erkeklerinki bir hayli şiddetli ve karışık. Aslında her iki erkek de kadındaki dinginliğe tutkun gibi. Huzursuz dünyalarından kaçıp huzur buldukları bir liman gibi. Senaryo da bu eksende bir seyir gösteriyor aslında. Yer yer adamlar kadının yanında huzur buluyor, yer yer de kadının huzurlu dünyasını karıştırıyorlar.

Erkek karakterlerin zıtlıklarında şöyle bir ironi de var ki katil (yani kötü adam) son derece romantik ve duyarlı bir insanken diğer yandan polis (yani iyi adam) hazıra konan bir yalancı konumunda. Özünde iyi çocuk aslında tabi ama sebep olduğu şey kötü sonuçlar doğuruyor.

Romantik katilin, kim olduğunu açığa çıkarmaksızın kadına yapmış olduğu sürprizler, kadının hayatında büyük bir beklentiye sebep oluyor. Hayatı boyunca bu özel kişiyi bekliyor. Ama küçük bir yanlış anlaşma ile işler karışıyor işte. Film boyunca “o” sandığı yanlış kişiye aşık olsa da filmin son karesinde gerçek kişinin farkına varabiliyor. Ama tabi artık iş işten geçmiş oluyor.

Bu da kötü sonla biten bir Kore filmi deneyimi oldu benim için. Tabi mutlu sonla biten filmlere olan aşinalık yüzünden şaşırtıcı bir son denebilir. Hele ki aşk filmlerinin kötü sonla bitenleri daha da bir iç burkucu olmuştur hep.

2 yorum:

negatif dedi ki...

spoiler gibi mi olmuş sanki.

alter ego dedi ki...

eh evet biraz öyle oldu