cliff burton etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
cliff burton etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Aralık 2011 Salı

...and justice for all - metallica

Metallica grubunun 30. yılı şerefine bir şeyler yazmak istedim. Fakat geniş anlamda Metallica’yı kaleme almak her yiğidin harcı değil, hele ki ben hiç de yiğit birisi değilim. Bu yüzden kendime seçtiğim bir eksen doğrultusunda bir şeyler yazmayı deneyeceğim. Bu eksen …And justice for all abümü ki bu albüm benim için Metallica’nın dönüm noktasıdır. Hatta şu an dinlediğim müziklerin atası olması bakımından da bir dönüm noktasıdır.

Metallica’nın albümlerinde farklı karakteristik özellikler vardır. Şüphesiz ki en belirleyici karakteristik ayrım, hayatını kaybeden basçılar Cliff Burton ile olmuştur. Cliff zamanında çıkan albümler daha trash havasında albümlerdi. Trash sevenler arasında; Cliff ölünce Metallica’da ölmüş sayıldı görüşü bile hakimdir. Zira bir basçıdan fazlası, müzikal yapının inşası açısından da grup içerisinde faal bir kişilikti kendisi. Bu düşüncede olanlara göre şüphesiz ki en iyi Metallica albümü Master of puppets albümüdür. Ben de pek severim bu albümü. Fakat benim için şüphesiz en iyi Metallica albümü, Cliff sonrası çıkan ilk albüm olan …And justice for albümüdür. Çünkü şu an tarz olarak Trash’ten çok Progresif’e değer veriyorum. Metallica’nın çıkardığı en Progresif albüm de şüphesiz …And justice for albümüdür. Hatta Progresif Metal’in bu albüm ile kurulduğu rivayet edilir. Bu albümü ilk dinlediğim 14-15’li yaşlarımda elbette Progresif müzik hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Tarz olarak da çok uzaktım. Fakat şu an düşünüyorum da; o zamanlar bu albümü bu denli beğenmiş olmam, ileriki dönemlerde hangi müzikleri dinleyecek olduğuma işretmiş.

Günümüzde bile çok teknik olduğu söylenebilecek bir albümken, 88 yılında böylesi bir albümün yapılması çok şaşırtıcı geliyor şimdi bana. Heavy Metal’in, sert müzik yapısı ile, “uyuşturu, sex ve müzik” felsefesini, özgürlük temalı isyanlarla insanlara sunan atmosferinde, böylesi bir albüm çıkması bir milat olarak görülebilir. Çünkü o dönem icra edilenlerin, müzikal açıdan pek kayda değer şeyler olmadığı aşikârken, bu albüm müzikal açıdan pek çok değer taşıyor. Rock’n roll felsefesi rafa kaldırılıp, daha ciddi meseleler üzerine kafa yoruluyor. Adaleti sorguluyorlar, tabiata tecavüz eden insana kafa yoruyorlar, savaşın ne berbat şey olduğunu haykırıyorlar ve derin mevzuları, kaybettikleri arkadaşlarının üzerlerinde bıraktığı etki ile albümlerine yansıtıyorlar. Psikolojileri albümün genel olarak havasına yansıyor, dahası enstrümanlarda bariz şekilde hissedilen o güç, duydukları öfkenin bir dışa vurumu oluyor. Ve arkadaşlarını en iyi şekilde anmasını biliyorlar (ayrıca albümdeki to live is to die parçası Cliff’e ithaf edilmiştir)


Diğer yandan Metallica üyelerinin en beğenmedikleri albümleri olduğunu defalarca deklare etmeleri üzücüdür. Albümü yaptıktan birkaç yıl sonra bu kanıya varmışlar. Bunda şüphesiz ki kötü prodüksiyonun etkisi var. O dönemde, eski prodüktörleri Flemming Rasmussen’den ayrılıp, yeni bir isim olan Mike Clink ile çalışmaya karar vermişler. Daha sonra Mike’ın albüm kaydında radikal taleplerine karşı çıkmışlar. Ardından da kendisini kovup yerine Flemming’i tekrar çağırmışlar. Geri dönen prodüktörleri nasıl isterseniz öyle olsun diyerek boyun bükmüş. Kişisel taleplere göre şekillendirmiş albüm çalışmasını. Grup üyelerinin müdahaleleri ile Davul, Ritim Gitar ve Vokal ön plana çıkarken, gruba Cliff’den sonra yeni katılan Jason’ı pek kaile almamış olacaklar ki onun Bass’ı çok arkalarda kalmış. Maalesef ki bu albümde baslar yok denecek kadar az duyulur. Yıllar sonra gruptan ayrılan Jason; “daha guruba ilk katıldığım günden beri beni hep hor gördüler” şeklinde verdiği demeçte, bu albümdeki basların düşük kalmasından duyduğu üzüntüyü ifade etmiştir. Diğer yandan grubun egosu en yüksek üyesi olan Lars’da, deneysel davul tonlarının yanı sıra, kayıtta kendisini ön plana çıkarmayı da bilmiştir. Ama Lars’ın en iyi performansını sergilediği albüm olduğu düşünülürse pek şikayet edilecek bir durumu yok bunda. Gitar ile birlikte yakalanan o şahane ahenk albüme başka bir karakter kazandırmış, bu iki enstrümanın ön plana çıkartılması hiç de rahatsızlık vermemiştir. Çok uyumlu davul ve ritim gitar ikilisi vardır ve o kompleks ritimlerin de hakkını sonuna kadar vermişlerdir. Davullar nasıl eşlik etmiş, sahiden o davulları Lars mı çalmış bundan yıllarca şüphe duydum. Hele ki kick pedal ile çağını aşmış bir iş gerçekleştirmiş, dahası müzik dünyasına Cross Pedal kavramı kazandırmıştır.


Albümde Kirk’ün soloları da ayrıca değerlendirilmesi gerekir. Wah pedalına tam anlamıyla hakim olmayı bilmiş ve heavy metal için birkaç gömlek fazla olan bu soloları çok güçlü hale getirebilmiştir.


Grup üyelerini bu albümden soğutan bir diğer nedeni de seyircilerden gelen tepkilerdir kuşkusuz. Uzun parçalara sahip bir albümdür ve bu albümden parçaları konserlerde çaldıklarında seyircilerin sıkıldıklarını hissetmişlerdir. Kirk bir röportajında; sahnede o kompleks, o zor ritimleri atmak için ter dökerken, seyircilerin yüzlerindeki sıkılganlık sebebiyle çalma şevklerini nasıl da yitirdiklerini anlatır.


Kısacası Metallica …And justice for albümü ile kendini aşmış, icra ettiği müziğe de çağ atlatmıştır. Ardından gelen birçok müzisyene farklı bir kapı aralamış, daha sonra o kapıdan nice müzisyenler geçmiştir. Bu müziği gerçek anlamda bir müzik mertebesine eriştirmişlerdir.

4 Kasım 2011 Cuma

hesher

Dün Hesher isminde bir film izledim. Burada paylaşmaya değecek, derin anlamlar barındıran, hakkında fazla yazılacak bir şeyi olan bir film değil. Yani diyeceğim o ki filmi tanıtmak değil niyetim ve bilhassa sanatsal takılan arkadaşlara izlemesini kesinlikle tavsiye edemem.

“Metalci” olduğumdan mütevellit filmin afişindeki Hesher yazı karakterine ve fragmanına kandım. Fragman doğrudan Metallica’nin Battteri parçası ile başlıyor. Master Of Puppets gibi gaz bir albümün açılış parçası yani boru değil. Ortalık yanıyor, uzun saçlı çılgın bir metalci kardeşimiz havuza atlıyor. Bir evin içinde donla gezip sigara tellendiriyor, bildiğin pis metalci tavırlarıyla sağa sola sarıyor. Tamam işte, bu metalci ortalığı dağıtıyordur, ben de eğlencelik bir film izleyeyim de kafam dağılsın dedim. Yani öyle bir fragman yapmışlar ki sanki filmde aksiyon üstüne aksiyon varmış gibi ama gel gör ki bütün aksiyon sahneleri fragmandakilerden ibaret çıktı. Film bildiğin drammış yahu. Fakat öyle derin bir dram da değil hani; zaten böyle ortalıkta gezinen bir metalcinin olduğu film ne kadar dram olabilir ki? (:

Meşhur Fragman;



Yine de metalci karakterin olduğu böylesi bir filmi izlediğim için pişman değilim. Ne acayip insanlarız aslında biz metalciler. Kendi adıma, hayatım boyunca ne bir ideoloji, ne bir din, ne ırkçılık felan filan hiçbir şeyi benimseyemedim, hiçbir şey tutmadı üzerimde. Fakat kendimi “Metalci” olarak nitelendirmekle kıvanç bile duyduğumu söyleyebilirim. Ben pis bir metalciyim ve Hesher filmini de içerisinde metalci karakteri olduğu için izledim. Bundan dolayı mutluyum. Yine olsa yine izlerim; çünkü orada benden birisi, bir metalci var. Film hiçbir şey anlatmıyor bile olsa, sırf eskiden popoma kadar uzun olan saçlarımı anımsamak için yine izlerim. Saçlarıma özlem duyarım ama izlerim.

Film dram çıktı ve öyle içinde Metallica parçaları filan da yokmuş hani. Sadece 1-2 sahnede, çok az bir kesimde var. Bir karede Motörhead çaldı onu da kaçırmadım. Ama müzik ile uzaktan yakından alakası olmayan bir film. Ekşisözlük’te birisi Hesher karakterinin yaratılırken Metallica’nın hayatını kaybetmiş olan efsane basçısı Cliff Burton’dan esinlenildiğini yazmış ama nereden böyle bir bilgiyi edinmiş onu söylememiş. Filmin bir karesinde Hesher evin garajında Orion’u çaldı. Orion Cliff’in yazdığı bir bass solo. Bu yüzden belki alakası vardır gerçekten ama Hesher karakteri çok kof bir karakter olmuş. Madem Cliff’i anlatacaksınız biraz daha kapsamlı, daha derin bir karakter yazsaydınız da biz de Cliff hakkında izlenim edinseydik.

Yazı uzadı mı ne. Son olarak ekşisözlük’te film hakkında yazılanları okurken denk geldiğim bir entry’yi paylaşmak istiyorum. Bu entry’ye çok güldüm ve bu arkadaşa mesaj olarak da ilettim. Şöyle demiş film hakkında;


"kimilerince de beğenilmemiş işte. her zaman takındığım o saygılı tavrı bir kenara bırakmak istiyorum zira nick'imi ya da ismimi çevremden saklamadığım için yazarken taşımak zorunda kaldığım özen beni yordu. arkadaşım! filmi beğenmemiş olabilirsin. yarısında çıkmış, yarasa sikmiş, yarasında tuz olmuş olabilirsin ama lütfen kendine sövdürmek için milyarlarca yoldan seçe seçe bunu seçme! git! ne olursan ol siktir git! "adamlar oturup da sana hayatın anlamını mı verecek?" desem hoşuna mı gider? bu kadar seviyesizce eleştirsem seni canın sıkılmaz mı? için daralmaz mı? gocunmaz mısın? gocuk giyer misin? gökhan diye bir angut vardı eskiden; kibar konuşmak için kendini kasar fakat bunu ispatlamam için bana hiç delil vermezdi. bir gün ne dedi biliyor musun? "kölge!" evet. 'kölge' dedi. gölge'ye kölge dedi. hiçbir şey gelmedi o an aklıma. sadece şu geldi: acaba gocuk'a da kocuk mu der bu mal? mal olma! başka film eleştir. 'filmi beğendin mi?' dersen; beğendim ya da beğenmedim. önemli olan bu değil. hala anlamadın mı?"

http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=25277439

Sonra ben de mesaj attım bu entry ile ilgili kendisine;

(#25277439) ne demek istediğini anlamadığım halde yarım saattir gülüyorum :)

O da bana cevap olarak şöyle dedi;

:)) ben de yazmadan önce yarım saat gülmüştüm. ya filmi anlamamış mallar. salak salak konuşuyorlar. buna bir tepki niteliğinde entry. :))


Mesajdan çıkan sonuç; biz metalciler böyleyiz işte. Sevdim bu arkadaşı (: