steven wilson etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
steven wilson etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Ekim 2013 Salı

cevabını kaybetmiş sorular

Yaşamın anlamı, ancak, kişi, bir an durup, “Ne istiyorum ki?...” diye sorabildiğinde, biçimlenmeğe başlar. Yani ancak eksikliği çekiliyorsa, yokluğu duyulabilmişse, varedilebilir – kurulabilir;  yoksa, yoktur.
Bu bakımdan, insanların büyük çoğunluğu anlamsız  – anlam yoksunu –  yaşamlar yaşarlar, çünkü yaşamlarındaki anlam eksikliğini hiç duymamışlardır.
Ancak bazı insanlar duyar bu eksikliği: onlar için yaşamlarının tek bir bütünlüklü anlamının olmaması, çekilmezdir  – bu yüzden, kurmağa, yaratmağa, varetmeğe girişiler böyle bir anlamı.
Bu da bazen – bazıları – başarabilir; ama herhalde başaramayanlar da çoktur.
Başaramayacakları  –ya da, artık başaramayacakları– açıklık kazananlar için de, son bir -yoğun- anlam yaratma yolu kalır…
Yokluğu da içerilir, anlamında, yaşamının, kişinin.
Oruç Aruoba - Olmayalı - 72.sf - metis


Merakın sonu yoktu ve sorularıma bir sınır çizmeliydim; bazı soruların bu belirlediğim çizgiden öteye geçmesine müsaade etmemeliydim. Bazı sorular sadece soru olarak ortalıkta dolaşıp can yakarlar. Cevaplarını kaybetmiştir çünkü onlar. Bir sorunun cevabını kaybetmesi anlamını da kaybetmesi demektir. Yana döne cevabını arayan anlamsız bir soruyu ise kabul buyurmamalıydım; çünkü bende herhangi bir cevap olmadığı kesindi. Kaldı ki hayat dediğimiz şey anlamlardan oluşurdu anlamsızlıkları dışlamak bütünlüğümüz için bir vazifeydi.

Ama yufka yürekliydim, aciz durumdaydım ve ister istemez acıyordum onlara. Bunu fırsat biliyorlardı, böylece kabul ettiriyorlardı kendilerini, bir şekilde sızıyorlardı anlamlarıma. Bir süre yardımcı olup daha sonra salacaktım onları, kesin kararlıydım. Ama ne mümkündü, bir kere yer etti mi asalak gibi besleniyorlardı. Tüm anlamlarımı darmadağın edip hunharca cevabını arıyorlardı. Bende cevap olmadığını söylesem de ikna edemiyordum. Hatta tüm anlamlarımla benim varoluş amacımın aslında sorusuna cevaptan öte bir şey ifade etmediğine beni inandırmaya çalışıyorlardı. Bitkin düşüyordum.

Sonra bir sabah uyandığımda kafamın içini terk ettiklerini görüyordum. Aradıkları cevabı bende bulamayacaklarına sonunda ikna olmuşlardı demek. Hemen bundan dersler çıkarıp toparlanmayı salık veriyordum kendime. Eski, dağılmış anlamlarımı derleyip toparlamaya girişiyor, aradaki boşluklara yeni anlamlar kazandırıyor  ve gittikçe yenileniyor, zenginleşiyordum. Çok yoğun geçiyordu aslında tüm bunlar, yorgun düşüyordum ve acınası haldeydim. Diğer yandan da bir yerlerde yanlış yaptığımı hissediyordum içten içe, bu kadar biriken anlamlar, cevaplar bir yük oluyor gibiydi sanki. Sonra bir gün yine cevabını kaybetmiş bir soru gelip dayanıyordu sınırlarıma. Ve ben yine…

4 Mayıs 2012 Cuma

the beloved's cry

ep versiyonu

shara albümünden

steven wilson 
(tabi çok daha düzgün olan ingilizcesi ile)

skiza 
(bunlar kimse artık coverlamışlar işte)

23 Şubat 2012 Perşembe

24 Kasım 2011 Perşembe

ephrat - no one's words

Steven Wilson'ın yaptığı işlere bakarken denk gelmiştim Ephrat grubuna. Hikâye şöyle oluyor; Steven abimize bir gün İsrail’in pop/rock sanatçısı olan Aviv Geffen tarafından konuk sanatçı olması için bir davet geliyor. Aviv sıkı bir Porcupine Tree hayranıdır ve kafasında bir takım projeleri olan birisidir. Steven daveti kabul edip İsrail’e geliyor ve Aviv ile tanışıyor. Çok çabuk bir sürede Blackfield grubu kuruluyor ve grubun ismi ile yayınlanan ilk albüm çıkıyor. Şahane de bir albüm oluyor. Bu çalışmalar esnasında Steven İsrail’den çok etkileniyor ve iyiden iyiye burada yaşamaya karar veriyor. Bu sırada İsrailli birkaç grup Steven’ın prodüksiyon marifetini bildikleri için onu boş bırakmıyorlar ve projelerine el atması için ricada bulunuyorlar.

İşte Ephrat da bu gruplardan birisidir. Steven’ı kadrolarına kattıkları yetmezmiş gibi bir de misafir vokal olarak Pain Of Salvation grubunun vokalisti Daniel Gildenlow ile anlaşıyorlar. Daha sonra No One’s Words albümünü yapmaya girişiyorlar. Daniel bu albümde The Sum Of Damage Done parçasının sözleri yazıp, vokallerini yapıyor. Birkaç parçada da ikinci vokal olarak eşlik ediyor. Bu arada Steven, albümdeki Haze isimli parçaya kadın bir vokalin daha iyi olabileceği önerisinde bulunuyor. O parçanın vokalleri için Paatos grubundan Petronella Nettermalm getiriliyor. Kendisi harikulade bir performans gösteriyor ve Haze parçası böylece harika bir parça olarak albümde yerini alıyor. Ayrıca Steven Wilson çaktırmadan bazı parçalarda back vokal olarak yer aldıysa da, kendisi ön plana çıkmamak için adını yazdırmayarak mütevaziliğini konuşturuyor. Her ne kadar durum böyle olsa da ben kendi adıma yine kendisi sayesinde bu grubu keşfettim.

Albüme gösterdiğim ilk tepki "adamlar cayır cayır çalmışlar" oldu. Daha sonra "ya bunlar baya iyi çalmışlar" şeklinde bu devam etti. Parçaların derinliğine indikçe daha da anlamlı şeyler açığa çıkmaya başladı. Daha sonra derinliğinde kayboldum adeta. Enstrüman hakimiyeti ve soundu anında kulağa çarpıyor zaten. Bunun sound tarafında elbette Steven imzası var. Fakat Enstrüman hakimiyeti ve grubun uyumu, yukarıda saydığım isimlerin katkıları olmaksızın da büyük bir potansiyelin olduğunu açığa çıkartıyor. Besteler yeni kurulmuş bir prograssive grubuna göre çok komplike ve çok iyi işlenmiş. Bunu nasıl başarmışlar bilemiyorum fakat kesin olarak bildiğim bir şey varsa daha sonraki albümlerinin de bir şaheser olacağıdır.


Albümün parçaları arasındaki dağınık hava ilk başlarda bütünlük arayışındaki zihinlerde anlamsız bir izlenim bıraksa da zamanla albümün en şahane niteliklerinden birisi olduğu anlaşılıyor. Ben oldum olası, basmakalıp parçalardan bezeli bir albümden ziyade, farklı konseptlere yelken açmış albümleri yeğlemişimdir. Bu açıdan Ephrat’ın No One’s Words albümü çok şey kazandırdı bana.
Tek tek parçaları övmeyeceğim. Zira bunu benden önce yapmış olan birisinin yazısına denk geldim onu paylaşmakla yetineceğim*. Fakat albümde beni benden alan bir parçaya da değinmeden geçemeyeceğim;

Ephrat - Real

(Hoş gerçi bu parça aylardır blogun üst tarafında duruyordu ki şu an da duruyor)

Bence progressive müzikte çığır aşmış bir parçadır real. Evet bahsettiğim grup pek bilinmiyor olabilir, evet çok kişi tarafından bu parça da bilinmiyor olabilir ve bu parçanın komuoyunca bir değerlendirmesi yapılmamış olabilir bu açıdan. Ben değerlendiriyorum arkadaş. Dinlediğim tüm prograssive parçalarından ayrı bir yere, ayrı bir mertebeye koydum kendisini. O kadar çok dinledim ki eskimesinden korktuğum halde dayanamayıp dinledim her gün. Fakat o eskimeyerek beni her geçen gün şaşırtmayı başardı. Her seferinde içinde başka bir şeyler buldum, başka sesler duydum. Her seferinde masalın içine çekti beni bir şekilde. Her türlü ruh halime bir şekilde uydurabildim.


Tommer Z’nin davul performansının da doruk noktasıdır parça, bunu da ayrıca belirtmek istedim. (parçaların davullarını özellikle ayrı değerlendiririm)


Hakkında çok şey yazılabilecek bir albüm. Dinlenmesi tavsiye olunur.

*bahsettiğim blogda albümü şahane tanıtmışlar çok şaşırdım. Özellikle tanıtımı yapan kişinin de Real parçasını şaheser olarak değerlendirmesi ayrıca mutluluk verdi bana, yalnız olmadığımı hissettirdi. Zira internette okuduğum yorumlar daha çok Better Than Anything ve Daniel'in yaptığı The Sum Of Damage Done parçaları üzerinde odaklanmış.
http://azizlerinyalnizligi.blogspot.com/2009/08/ephrat-no-ones-words.html

Real Parçasının Sözleri;

[lyrics: Lior Seker & Omer Ephrat]


[attempt #1]

[Dad:]
Maybe I'll just say how it began
In the quiet of night, when the clouds ceased to rain
A baby was born in the infirmary
Its very existence when something that wasn't meant to be

Maybe his mother already knew
The doctors have told her that he won't pull through
She hoped they were wrong but felt it was true
[Kids:]
(That sounds like fun!)
[Dad:]
Maybe I'll try a different one

(It's not)
Going anywhere
(It's not)
Going anywhere
Let me start again
)let's start)
Let me start again
Let me...

Don't be afraid
Don't get angry
The story is there but it's still unclear
Where would it go?
Don't let it get you down
It's all in my mind you'll see
Don't be afraid
Don't get angry
The story is there in my head, I'll try this instead! Let's see....

[attempt #2]

Long ago but not far away from here
A sick old lay down on his death bed
Mumbling words that seem to make no sense
"I promised them that I'll try to open the door! Bring them back and change their faith!"

Weeks has passed and death knocked upon his door
"I'm not here" he said, trying to sound credible
[Death:]
"I was sent to take you many years ago"
[Old Man:]
"You didn't take me then and you can't take me now"
[Death:]
"That mistake I'll rectify"

Freeze time no one can stop destiny
Hold your breath lad I'll make sure you'll go through what was meant to be
Freeze time no one can stop destiny
Grab a sit now you're about to witness something that you have never seen in all (of) your life

[Dad:]
Maybe I'll pick up where we've left
A little boy became a man
Cheating faith and destiny
It's not the way it was meant to be

[attempt #3]

Stand up, the child that cheated destiny
You were not suppose to be in here (yeah)
But it's not, not your fault

Real
The path you tread is not paved yet
Think how limitless it just could be
And don't be scared of it all

Stand up, the child that cheated destiny
You can stop so many things from happening
Can create and destroy

Real
The path your tread is not paved yet
He doesn't know of your existence
Does not see what you do

Help us all open the door
You're the one we've been waiting for
Help us all escape from these walls
Help us see the light of day

All of the souls that are lost
All the souls he had forgotten
Wait for you to open the doors

[Dad:]
Maybe I'll just stop it here
Let you both sleep while I wonder
What ever happened to him?
And to all the promises he made to them
Did he send them all free?

25 Eylül 2011 Pazar

opeth - heritage


Opeth’in gittikçe progressive müziğe kayışının son noktası sanırım bu albüm. Birlikte çıkan Deliverance ve Damnation albümleri Opeth dinleyicisini ikiye ayırdı adeta; Deliverance'çiler ve Damnation'cılar olarak. Ben iki albümü de çok beğenmiştim, böylesi iki farklı müziği bir arada yapabilen Opeth’e hayranlığım bir kat daha artmıştı. Bu albümlerden sonra da bu mukayese devam etti aslında. Yaptıkları albümler biraz Deliverance biraz Damnation havası hatta bir parçada ondan bir parçada bundan şekilde ayrıma tabi tutuldu dinleyiciler tarafından. 
 
Yıl 2011 oldu ve Opeth Heritage albümünü çıkardı. Şimdi yorumlara bakıyorum da “Damnation'cılar sevindi hadi” şeklinde hala bir ayrımdır gidiyor. Ben çok alakasız buldum. Bu albüm bambaşka bir albüm zira. Progressive teması tamamen değişmiş, kendine has yeni bir yol açmışlar. Bunda grup elemanlarının hemen hemen tamamının değişmiş olmasının da etkisi olduğunu düşünüyorum. Ama özünde Opeth hala Opeth çünkü Mikael Akerfeldt var, prodüksiyon, mix, mastering gibi işlerde hala Steven Wilson'ın katkısı devam ediyor.


Fakat eksiklik de var maalesef. En sevdiğim davulculardan birisiydi Martin Lopez. Bu albümde olsaydı yine harikalar yaratırdı eminim ki. Hep arayacağım sanırım onu. Ama her ne kadar grup elemanları değişmiş de olsa müziğin beyini, yani Mikael hala üretiyor ve biz dinlemeye devam ediyoruz. İki gündür sadece bu albümü dinliyorum. Yıllarca dinleyecek bir albüme daha kavuştum sanırım.

Tracklist;

01. heritage
02. the devil's orchard
03. i feel the dark
04. slither
05. nepenthe
06. haxprocess
07. famine
08. the lines in my hand
09. folklore
10. marrow of the earth

The Devil's Orchard





27 Ağustos 2011 Cumartesi

bir müzik dehası; steven wilson

Bir insan bu kadar mı yetenekli olur. Neye elini atsa bu kadar mı harikalar yaratır.

Kendisiyle Opeth hayranı olduğum günlerde tanışmıştım. Opeth'in birlikte çıkarttığı Damnation ve Deliverence albümlerinin prodüktörlüğünü yapmış ve bu albümlerin bazı şarkılarında klavye çalmıştır. Tabi ben prodüktörlüğünü yaptığını bilmiyordum o zamanlar sadece klavye çaldığını biliyordum. Kendisini ilk kez Opeth'in Lamentations dvd'sinde de sima olarak görmüştüm. Albümün kayıt esnasındaki görüntülerde hatırlıyorum da bir ara eline gitar alıp doğaçlama solo tarzı bir şeyler çalmıştı. Vay be demiştim Opeth'in klavyecisi bile gitar üstadı demiştim. Şimdi bunu düşününce utanıyorum aslında; Steven Wilson gibi bir insanı Opeth'in klavyecisi olarak tanımlamak çok komik geliyor zira. Daha sonra bir ara Opeth'in vokalisti Mikael Akerfelt'in bir röportajını okumuştum. Kendisi orada Steven'dan üstadım diye bahsediyordu adeta. Sayesinde albümlerin şahane olduğunu, kendisine çok şey borçlu olduğunu filan ifade ediyordu. Gerçekten de Opeth harika müzik yapan bir grup olmasına rağmen sound'u berbattı. Ama Damnation ve Deliverence albümlerinde öyle bir sıçrama yaptılar ki, diğer albümlerinin sound'u ile mukayese bile edilemez bir düzeye ulaştılar. Buradaki en büyük etmen Steven Wilson imiş bunu öğrenmiş oldum ve kendisini ilk o zaman araştırmaya başladım.

Öğrendim ki Steven Wilson'un Porcupine Tree isimli bir grubu varmış. Hemen albümlerini temin ettim. İlk başlarda Opeth’in o çok farklı gelen aksak geçişleri, inişli çıkışlı müziğinin kaynağının nereden geldiğini anlamış oldum. Zamanla bu grup öyle bir hayatıma girdi ki senelerce bıkmaksızın dinledim. Hala da severek dinlerim. Hele ki Anesthetize Dvd’si öyle bir konserdir ki kuşkusuz hayatımda dinlediğim en iyi konser diyebilirim. (Blogda da bu konserden birkaç parça paylaşmıştım) Bir konser kaydı bu kadar şahane olabilir ancak. Bir çok parçanın orijinal kaydı yerine bu konserdeki kaydını dinlerim yani o derece iyi. Bu konseri izleyince Opeth’in efsanevi konser kaydı olan Lamentations’da da kimin parmağı olduğunu anlıyor insan. Onda da aynı durum vardı ve bir çok parçayı orjinalinden ziyade bu konser kaydından dinlerdim.

Sonraları bir grup daha keşfettim. Çok fazla albümleri olmasa da çok hoş parçaları sahip bir gruptu. Blackfield ismindeki bu grubun vokalisti ne kadar da Porcupine Tree grubunun vokalistine benziyor yahu dememe kalmadan öğrendim ki vokalde Steven varmış. Güzel bir iş ve yine işin altından Steven çıkmıştı. İsrail'de konser vermesi için kendisine ulaşan Aviv Geffen isimli bir şahıs ile İsrail'deki konser sırasında tanıştıktan sonra bu grubu kurmuşlar. Daha sonra Steven’in hayatında önemli bir yeri olmuş İsrail’in. Bu ülkeden çok etkilenmiş ve ara ara burada yaşamış. Sonraki projelerinde de İsrail'li müzisyenlerin payı bir anda artıyor tabi bu dönemde.

Oprhaned Land grubunu ilk albümlerinden beri takip eder ve beğeni ile dinlerim. Fakat son albümleri The Never Ending Way of Orwarrior’u ilk dinlediğimde bu ne şahane sound yahu demiştim. Diğer albümlerine göre çağ atlamışlar resmen. Evet, bu albümün de prodüktörü artık malumumuz olduğu üzere Steven ağabeyimiz çıkmıştı.

Bu kadar tesadüfün üzerine artık yeter dedim ve bugünlerde kendisini etraflıca araştırmaya başladım. Ve öğrendim ki ben bunca şeye rağmen hakkında daha bir halt bilmiyormuşum. Kendisi solo albümler de yapıyormuş ve Porcupine Tree ve Blackfield haricinde; No-Man, Incredible Expanding Mindfuck, Bass Communion ve Continuum gibi proje gruplarına da sahipmiş. Önce solo albümleri ve proje grubu No-Man ile tekrar tekrar keşfediyorum kendisinin müzikal dehasını. Ayrıca yine prodüktörlüğünü yaptığı Ephrat isimli İsrailli bir grup da şu sıralar en çok dinlediklerimden. Zamanla tüm proje gruplarını dinlemekle kalmayıp, prodüktörlüğünü yaptığı tüm albümleri de dinlemeye niyetliyim. İnsana bir ömür yetecek proje üretmiş adeta. İyi ki varsın Steven. Seni ifade etmeye yetemez insan :)

Kendisinin yer aldığı projelerin bir listesi [ tam 369 sayfa :) ]; buradan bakabilirsiniz.

Projelerinden Seçkiler;

(Anesthetizie Konser Dvd'sinden)
Porcupine Tree - Anesthetizie
Porcupine Tree - Way Out of Here

Blackfield - Pain (Live)
Blackfield - Some Day

Opeth - Deliverence
Opeth - Closure
Orphaned Land - Sapari
Ephrat - Haze