YGS sınavının şu an için hiçbir geçerliliği kalmadığı ve iptal edilmesi gerektiği halde hala sınav aklanmakla uğraşılıyor. Bu da yetmezmiş gibi milyonlarca insanı fena şekilde sıkıntıya sokan, tüm bunların sorumlusu olan kişilerin istifa etmesi gerekirken onları da aklamaya çalışıyorlar. En acı kısmı da milyonlarca insanın aptal yerine konması. Bu sınavın hiçbir geçerliliğinin olmadığını herkes biliyor, olanlardan sorumlu insanların istifa etmesini herkes istiyor ama hala ortada sanki hiçbir şey yokmuş gibi davranılıyor.
KPSS Skandalının Üstü Nasıl Örtüldüyse YGS Skandalının da Üstü Aynı Şekilde Örtülüyor
Tüm bu olanların başlangıcını 2010 KPSS Lisans sınavı olarak görmek gerek. Ama iktidardakiler olaya bu şekilde yaklaşmıyorlar. Stratejileri hep aynı; “Bizden önce atanmış tüm kamu görevlileri statükocudur!” Nasıl Asker ve Yargı bu şekilde tanımlandırıldı ve sonrasında tasfiye edilerek kendi adamları getirildiyse ÖSYM için de aynı yol izlendi. Kim KPSS skandalının bahsini açmaya kalksa “o eski statükocu devlet yapısında oldu” savunması yapılıyor ve o mesele bundan tamamen ayrı tutuluyor. Çünkü KPSS skandalı olduğunda kurumun başında bulunan kişiyi kendileri atamamış. Kendi atadıkları daha büyük felaketlere sebep olunca da eskinin üstünü örtmeye çalıştıkları yetmiyormuş gibi yeni skandalların da üstünü örtmeye çalışıyorlar. Hem de aynı yöntemle. Bu kadar da pişkinlik olmaz.
Demokratik bir ülkede, devletin yapmış olduğu her yanlışta, vatandaş hakkını arayabilmeli ve karşısında bir muhatap bulabilmeli. Hele bizimkisi gibi ileri demokrasilerde ümüğünü bile sıkabilmeli. Peki bu sınav skandallarında ne oldu? Her zamanki gibi karşısında çıkarılan statükocu eski devlet oldu. Hesap sormadığımız o korkunç, o karanlık, eskiden bu ülkeye hükmetmiş olan statükocu devlet. Tüm kötülüklerin anası ve yapılan tüm yanlışların sorumlusu olan. Kimse diyemiyor ki; bu kurum bir kamu kurumudur, bu kurumun tüm faaliyetlerinin yasal çerçevesini siz çiziyorsunuz, mali kaynağını siz tesis ediyorsunuz, haliyle yaptığı yanlıştan da siz sorumlusunuz. Sanki eski statükocu devlet, devlet içinde bir devlet kurmuş da ismini ÖSYM koymuş, sınav filan yapıyor, kafasına göre takılıyor.
Her şeyden önce tüm bunları mantıksız kılan şey KPSS skandalında kopya çeken insanların profilleri. Hepsi bir şekilde cemaat okullarında okumuş veya cemaat dershanelerine gitmiş insanlar. Karı koca, akraba, arkadaş gibi bir zincir var ki bu zincirlerin ucunun bağlı olduğu ortak nokta cemaat diye adlandırılan yapılanma. Hepsinin tek ortak noktası bu. Ve bu yapılanmanın da iktidar tarafından desteklendiği gayet açık. Bu sefer destekten öte beslendi ama yakayı ele verdiler olan bu. Eğer iddia ettikleri gibi ÖSYM içindeki eski statükocu yapıdan kalan çalışanlar bu işi tezgâhladıysa neden bu sorular o eski statükocu ideolojiye mensup kişilere servis edilmedi de kendi ideolojilerindeki kişilere servis edildi? Bu soru çelişkinin kaynağını oluşturuyor. Bu çelişkiyi kuvvetlendiren çok unsur var.
Öncelikle bu kopya çekenlerin atanması meselesi var. Bilindiği gibi yapılan sınavın sadece Eğitim Bilimleri bölümü iptal edilmiş, Genel Kültür – Genel Yetenek bölümü iptal edilmemişti. Ve Eğitim Bilimlerinden full çıkartan binlerce kopyacı Genel Kültür - Genel Yetenekten de hatırı sayılır bir net çıkartmışlardı. Bu insanlar arasından yüzlerce kişi Eğitim Bilimleri sınavı yenilendiği zaman tekrar sınava dahi girmedi. Girenleri de önceki sınavla mukayese edilemeyecek kadar düşük net çıkarttılar. Peki savcılıkta isimleri olan, yenilenen sınavda özel bir şekilde değerlendirilip, bir araya toplanarak aynı okullarda sınava sokulan bu kopyacılar ne oldu? Şu an birçoğu memur oldu. Çünkü Genel Kültür – Genel Yetenek sınavı iptal edilmemişti ve oradan aldıkları puan ile de atanabiliyorlardı. Sınavın bir aşamasında kopya çeken bu insanlar sanki diğer aşamasındaki puanı bileğinin hakkıyla almışlar gibi. Hatta 2 tane kopyacının bakan referansı ile TRT’de memur olması doğrudan bu insanların desteklendiğinin göstergesi oldu. Böyle bir soruşturmada, milyonlarca insanın lanetler okuduğu bu kopyacılar, hakkı ile elde etmedikleri KPSS puanları ile utanmadan bir kamu kurumuna başvurabiliyor, sınav mülakatına katılabiliyor ve bu sınavı düzenleyen kurum bu kopyacıları mülakatında da başarılı görüp bünyesine alıyor dahası bir bakanı da referans gösterebiliyor. Bir senedir ceza evinde olması gereken bu kopyacılar devlet memuru oluyorlar ve kendisini cezalandırması gereken devletten maaş alıyorlar, adeta mükâfatlandırılıyorlar.
Diğer bir unsur; hiçbir siyasetçi bu sınavda kopya çektikleri tespit edilen bu binlerce kişi hakkında tek bir kötü söz söylemedi, bu insanları ne kınadı ne lanetledi. Ama işlerine geldiği zaman ortalığa lanet okumayı gayet iyi biliyorlar. Milyonlarca kişi bu kopyacıları lanetlerken haklın temsilcisi olanlar sanki ortalıkta hiçbir şey yokmuş gibi davranması çok tuhaftı. Sonuç olarak ne yaptılar? Her zamanki gibi kurumu statükocu ilan ettiler ve kurumun başındaki kişiyi değiştirerek olayı kendi üzerinden savdılar.
O eski statükocu yapı değiştirildi ve yeni bir başkan atandı. Doktora tezinde intihal yapmış, hakkında tekniker bile olamaz raporu verilmiş bir tekstil mühendisi. Statükocu devlete nur topu gibi bir yenilik işte. Bu işi İstatistikçi, Kriptoloji Uzmanı, Eğitimci herkes yapabileceğini iddia eder. Önemli olan yenilikçi olmak. Bu yüzden tamamen alakasız bir alandan, tekstil sahasından birisi getirildi kurumun başına. Badem bıyıklı, cemiyette pişmiş harikulade bir insan. Artık eski statükocu devletin inşa ettiği ÖSYM denen kurum adam edilebilir. Üst kademe görevlileri ve bir takım çalışanlar değiştirildi hemen. Hatta o kadar yenilikçilerdi ki; soru şıklarının dağılımını ayarlamak için program yazmak gibi ağır bir sorumluluğu, 2010 yılında mezun olmuş taptaze bir bilgisayar mühendisine emanet etmişler. Eğer 2009 yılında mezun olmuş bir bilgisayar mühendisi alsalardı daha eski olduğu için statükocu çıkabilirdi. Şimdi tüm olanlardan sorumlu olarak da bu kişi ve matbaa gösteriliyor. Sanki bu insanları oraya getirenler, bu insanları çalıştıranlar kendileri değilmiş gibi. O kadar fazla tutarsızlık var ki. ÖSYM çalışanları nasıl ki KPSS skandalında statükocu ilan edildilerse YGS skandalında da olayı yine tezgâhlayan onlarmış meğer. Bu sefer alt kademe çalışanlar yeni genel ÖSYM başkanına komplo düzenlemişler. Seçim öncesi ortalığı karıştırmak niyetindelermiş. Tıpkı KPSS skandalında olduğu gibi hala olayı kendinden önceki dönemlere, statükocu komplosuna yıkmaya çalışıyorlar. Bir yandan da sorumlu olarak gösterdikleri kişi daha yeni işe alınmış bir kişi ne hikmetse. Milyonlarca insanın geleceği ile oynanması yetmiyormuş gibi bir de kafa buluyorlar, resmen aptal yerine koyuyorlar.
Şifre Sınavdan Önce Biliniyordu
ÖSYM şifre yok dedi, sonra sadece basına dağıtılanda var dedi, sonra birkaç kitapçıkta daha var dedi, sonra hepsinde var ama sınavdan önce şifreyi kimse bilmiyor dedi, dedi de dedi… Öncelikle şifrelemede kullanılan ve üzerinde çok konuşulan Mod Medyan denen bir yöntem var. Şifre skandalı dedikleri şifre bu Mod Medyan oluyor. Bu yöntemi bilen birisi bu sınavda şıkların dağılımını çözebiliyor. Sınavın geçerliliği işte bu noktaya bağlanıyor; sınavın şık dağılımında bu yöntem kullanılmıştır ama bu yöntemin kullanılacağı sınavdan önce kimseye söylenmemiştir. Ama öğrenciler pek öyle demiyorlar. Bazı dershaneler, Mod Medyan yöntemi ile ilgili YGS’de soru çıkabilir diye ders olarak işlemişler. Kaldı ki bu yöntemle alakalı bir soru bu sınavın tarihinde çıkmamış ve çıkması da imkânsız. Çünkü müfredatında yok böyle bir şey. Öğrenciler yalan söylüyorlar diyelim peki google’da mı yalan söyleyecek? YGS sınavı 27 Mart tarihinde yapılmıştı. Google Trends verilerine göre, Google'da Mod Medyan kelimesi Mart ortalarında, yani sınavdan 2 hafta kadar önce aranmaya başlıyor (türkiye'de) ve sından 1 hafta sonrasına kadar hızla bir artış gösteriyor. Bilindiği gibi bu mod meydan tartışması da sınavdan 1 hafta sonra keşfedilmişti. http://www.google.com/trends?q=mod+medyan&ctab=0&geo=tr&geor=all&date=ytd&sort=0
Şifreyi Sınavdan Önce Kimse Bilmiyorduysa Bile Sınav Şimdiye Kadar Çoktan İptal Edilmeliydi
Kamuoyu bu skandalda hep şifre üzerinde durdu ve ÖSYM’de hep şifre üzerinden savunma yaptı. Şifre yok dendi, var dendi en son var ama sınavdan önce kimse bilmiyordu dendi vs. Sanki sınavdan önce kimsenin bu şifreden haberdar olmaması bu sınavı aklıyormuş gibi. Kriptoloji uzmanlarının bu sınav üzerindeki çalışmaları neticesinde soruların şıklarındaki dağılımın çok basit rastlantısal dağılıma sahip olduğu ve önceden haberdar dahi olunmasa sınavda bunun farkına varılabileceği konusunda görüşleri var. Örneğin 1. soruyu, 2.soruyu ve 3.soruyu kendisi çözen öğrenci 4. soruyu çözemeyip sallamak isterse çözdüğü ilk 3 soruya göre bir değerlendirme yaparak bu basit rastlantısal dizilimin farkına varabilir ve 4. soruyu, hatta tüm sınavı bu yolla çözebilir. Uzmanlara göre bu çok zor bir olasılık değil. 1 sorunun binlerce kişiye tekabül ettiği bir sınavda bu yol ile tek bir soru fazla yapma olasılığı söz konusuysa o sınav geçersizdir ve iptal edilmelidir. Çünkü bir sınavın geçerli bir sınav olabilmesi için öncelikle bilgiyi ölçmesi gereklidir. Başka herhangi bir ölçüt söz konusu değildir. Sadece müfredata hakim olan, bilenin kazanabileceği bir sınav olmalıdır. Kimi insanların “e şifreyi sınavda çözmüşse zaten o çocuk zekidir” zırvası çok aptalcadır ve bu şekilde bir düşünce sınavın mantığına tamamen aykırıdır. Bu zırvayı hele ki bir eğitim sendikasının başkanından duymak çok acıdır ki o ayrı bir mevzu. Sınav belli bir konu dağılımından oluşan bir içeriğe sahiptir ve bu içerikten sorumlu olan adayların bilgisini ölçer. Bu çerçevenin dışında, müfredata hâkim olmayan bir Einstein dahi bu sınava girip başarırız olmuşsa sınavın başarısızıdır. Çünkü sınav tek bir şey ölçer; müfredata hakim olmak. Bu şekilde adil olabilir ancak. Sınav sistemi özünde yanlıştır, bu ayrı bir konu. Fakat sistemde kötünün iyisi olan tek unsur adil olmasıyken o da yoksa sözün bittiği yere gelinmiştir. Dahası bir hukuk devletinde, devlet tarafından gerçekleştirilen bir sınavın adaleti kusursuz olmalı, hiçbir şaibeye yer vermemelidir.
Başka bir durum da şıkların her bir kitapçıkta farklı olmasının yaratmış olduğu adaletsizliktir. Daha önceden de dediğim gibi bir sınavın sadece bilgiyi ölçmesi gerekir. Soruların ve şıklarının da bu doğrultuda hazırlanması gereklidir. Eğer şıklar büyükten küçüğe veya küçükten büyüğe değil de karışık olarak dağıtılıyorsa adaylar için psikolojik açıdan bir engel daha yaratılmış demektir. Dünyanın her yerinde bu tür sınavlar uygulanırken A-B-C… şeklinde birkaç kitapçık hazırlanır ve bu kitapçıklarda şıkların yerleri değiştirilmez, sadece sorularının yerleri değiştirilir. Bu iş de mümkün olduğunca az kitapçıkla yapılmaya çalışılır ki soru dağılımları çok farklı olmasın ve sınava giren adaylar açısından bir adaletsizlik doğurmasın. Bir kitapçıktaki son soru diğer bir kitapçıktaki ilk soru olursa bu müfredattaki konu dağılımı sıralaması bozar ki psikolojik açıdan sınava giren adayı etkileyerek bir adayın diğer bir aday üzerinde menfaat elde etmesine sebebiyet verir. Şıkların dağılımında da aynı şekilde olumsuz etki yarattığı açıktır ve adaylar arasında adaletsizlik doğurur. Bu sınavda kötünün de kötüsü yapılmış, hem şıklar hem de soruların yerleri çok fazla değiştirilmiştir. Kopya veya şifre unsurları bir yana sadece bu unsur bile bu sınavı geçersiz kılar ve iptal edilmesi gereklidir.
Başka daha pek çok unsur var bu sınavı geçersiz kılan. Sınavın hiçbir şaibeye yer vermemesi gerekirken adaya özgü kitapçık uygulaması çok şaibeli bir uygulamadır. Adaya özgü kitapçık demek sınava girecek adayların sınav öncesinde hangi kitapçık ile sınav olacağının bilinmesi demektir. Sonuçta insan faktörünün olduğu bir ortamda hazırlanan, basılan ve dağıtılan bu kitapçıklardan hangi adaya hangisinin geleceğinin önceden bilinmesi şaibeyi beraberinde getirir. Dahası da var. İstanbul’da birkaç okulda sadece kız öğrencilerin sınava girmiş olması hadisesi mesela. Binlerce kız sınıfında tek bir erkek dahi olmadan bu sınava girdi ki bu tesadüf olması imkânsız bir durum. Demek oluyor ki bilgisayarlara bir müdahale söz konusu. Buradan da çok ciddi bir şaibe doğuyor ki bilgisayara bu şekilde bir müdahale gerçekleştirilebiliyorsa daha neler neler yapılmıştır kim bilir.
Maalesef birçok unsur var bu sınavı geçersiz kılan ama yapılan tek şey olayın sorumluları ve sınavı aklamaya çalışmak. Bu kadar açığı olan bir sınavın ve sorumlularının aklanması mümkün değil. Bu olayı tesiri de çok vahim. Milyonlarca genç daha hayata atılmadan devletine olan güveni yitirmiş oldu. Çok yazık oldu. Çok üzülüyorum hepsine. Hazır itibarlarını yitirmişken, imkânları varsa kaçsınlar, yaşamasınlar bu ülkede.
1 yorum:
yaptıkları hataların üzerlerini örtmeye çalıştılar ama onların yapmak istediklerini, amaçlarını ve bunu hangi yollardan yaptıklarını daha da görünür kıldılar. bundan hiç sıkıntı duymuyor gibi davranıyorlar çünkü yapmak istediklerini açıkça söyleseler bile kendilerini göklere çıkaracak bir 'yığın' olduğunu çok iyi biliyorlar.
ben de onların yaptıklarının yanlarına kalmayacağını düşünüyorum hep. bu ülkenin halkı sineye çektiği gibi reddetmeyi de öğrenecek.
Yorum Gönder