16 Nisan 2012 Pazartesi

bahar ve biz

ilk baharın gelmesi ile güneşli günler geldi, ağaçlar çiçek açtı ve günler de uzadı. bahar demek değişim demektir bizim buralarda. öyle sadece tepedeki güneşin değişimi ile kalmaz; güneş dolaylı olarak etrafımızdaki her şey hızla değiştiriverir. doğanın o müthiş matematiğini burada çok iyi gözlemleriz. ağaçlar tam zamanında çiçeklenir ve her yer bembeyaz olur; tam zamanında yapraklanır ve her yer yemyeşil olur. bir anda her yeri ot bürür, arada kırmızı kırmızı yaban laleleri boy gösterir. etrafımızdaki tüm renkler değişir, tüm kokular değişir, tüm sesler değişir.


kırlangıçlar tam da bu mevsimde yuva yapmaya başlarlar. evin köşe bucak her kovuğuna azimle minik minik çamurlarını taşırlar. o küçücük ağızlarıyla ancak yüzlerce sefer yaparak tamamlayabilirler yuvalarını. kırlangıçlar çok inatçıdırlar bilir misiniz? bir yere yuva yapmayı gözlerine kestirdikten sonra oradan asla caymazlar. biz bu misafirlerin, evimizin köşe bucak her tarafına yuva yapmasına seviniriz. fakat annem ile tek bir yerde senelerdir uzlaşamadılar; evin kapısının üzerine her sene yuva yapmaya girişirler ve her sene de annem oraya yuva yapmamaları için direnir. haklıdır da; çünkü onca yuva yapacak yer varken orayı seçmiş olmaları insan mantığına sığmaz. ama kırlangıç mantığına sığıyor işte bir şekilde. daha ilk parti çamurları getirdiklerinde, annem hemen siler orayı. ama onlar gelip yine aynı yere çamurlarını koyarlar. onlar çamurlarını getirdikçe annem tekrar tekrar siler. bekler ki vazgeçsinler ve başka bir yere yapsınlar yuvalarını. ama vazgeçmezler. yuvanın belki de yarısını tamamlayabilecekleri kadar çamur helak olmuştur ama asla bir başka yere yuva yapmayı denemezler ve inatlarından asla caymazlar. daha sonra ben; “yazıktır anne başka yere yapmayacaklar işte bırak” şeklinde itirazlarımla annemin direnişini kırarım. her seferinde de annem; “o zaman sen temizleyeceksin burayı” der. ben de usulden tamam dedim. ama her sene de ben temizlemem, hep annem temizler. annem de söylerken bunu biliyordur gerçi.

şu an yine kırlangıçlar aynı yere yuva yapmaya çalışıyorlar ve annem de yine direniyor. ben de yine yavaştan “anne bırak yapsınlar” demeye başladım. sonuç ne olur bilmem. ama bahar geldi bunu biliyorum.


geçen bahardan farklı olarak haylaz hindilerimiz var. ferhat ile şirin isimleri. şirin çok yaramaz bir hindi; bir bakmışsınız damda, bir bakmışsınız tavukları kovalıyor, bir bakmışsınız köpeğimize bile sataşıyor. acayip arsız bir hayvan. ferhat ise artist; tüm gün kabarık vaziyette gezip ortalığa caka satıyor. şirin 1 hafta önce kuluçkaya yattı. bir süredir yumurtalarını biriktiriyordu o köşede. belli bir sayıya ulaştıktan sonra bir yattı ki oraya yatış o yatış. o haylaz mı haylaz hayvan bir anda muma döndü. hiç kıpırdamadan öylece duruyor. hatta 1 haftadır önüne koyduğumuz ne yemden yiyor ne de sudan içiyor. öylece duruyor. yanına gidince kafasını şöyle bir uzatıp bakıyor sadece. ben de gülüyorum ona; “yaa şirincim bi tepemize çıkmadığın kalmıştı şimdi ne oldun bak” anne olmak kolay değil.

bu da böyle bir bahar anısı işte…

4 yorum:

bilge dedi ki...

kafamda ne de güzel canlandı yazdıkların. bi de çok özendim galiba; kırlangıçlar, hindiler falan. huzur veriyor olsa gerek :)

eline sağlık. :)

alter ego dedi ki...

evet doğada ve hayvanlarda huzur bulduğumu söyleyebilirim :)

senin de eline sağlık bilge.

Mia Wallace dedi ki...

en sevdiğin hayvan sorusuna "kırlangıç" diyen babamdan sonra bol bol kırlangıç lafı duyduğum yazı oldu

alter ego dedi ki...

bu sene de zafer kırlangıçların :)