Başlık Zafer Ekin Karabay isimli güzel bir adamın intihar mektubunun son satırlarından. Hayatı yaşamış ve her şeyin farkına varmış bir şair o. Nilgün Marmara’nın deyimiyle; ‘Hayatın neresinden dönülse kârdır’. ‘Ey iki adımlık yer küre/ senin bütün arka bahçelerini gördüm ben...’ O da kader arkadaşı gibi hayatın tüm arka bahçelerini görmüş bir adamdı. Dünyanın bütün arka bahçelerini görüp de onu terk etmeyi seçen şairler bir mihenk taşıdır. Onlar insanlığımızın ne kadar aşağılık, ne kadar yalancı olduklarını ve ne kadar pislik biriktiğini her zaman yüzümüze vuracaklar. O bu dünyayı değiştiremeyeceğini biliyordu. Örnek aldığı yol göstericileri de bu dünyayı değiştirememişlerdi ya zaten. Şöyle demişti; "mevzu dünyayı değiştirmek değil, o irade ile yaşamak". İradeliydi. Ama bu iradesi yaşama değil ölümüne yetti ancak. İntihar edeceği günü bile ilan etmişti herkese. Ama o kadar bile katlanamadı. Daha erken bir zamanda terk ettiği bu katlanılmaz dünyayı. Daha kötüsü şiir kitabının çıkmasını bile beklemedi. Kitabı bile olmayan bir şair olarak gitti.
O toplumsal şiirler yazan bir adamdı. Yara bandı satan bir kız için, gündeliğe giden bir kadın için şiirler yazmıştı. Ve hayatın çürümüşlüğünü öyle kendi kabuğunda, çok uzak dünyalardan değil, içimizde, bizimle görmüş, yaşamış ve arka bahçelerini bellemiş biriydi. Onların acıları pahasına mutlu olamamıştı işte bir türlü. Hayatın acıları karşısında insanın hafifliğini kabul etmedi. “Hayat işte ne yaparsın” diyerek geçiştiremedi. Güzel bir eşi vardı, iyi bir üniversitede akademisyendi, güzel dostları vardı yani her şeyiyle “varlıklı” bir adam olarak görülebilirdi dışarıdan. Ama kendisi yoktu, kendini var edememişti.
O daha gencecik yaşında dünyayı bırakırken, son demlerini sürdürdüğü hayatındaki ailesi, dostları bir gün gideceğini biliyorlardı. Öyle bir anlık cinnet değildi onun gidişi. Göz göre göre, göstere göstere gitmişti. Kendiyle barışıp, haksızlığa alışarak yok olmaktansa, intihar ederek var olmayı tercih etti.