Gözler ve bakışlar, aşk ve korku, adalet ve intikam, tutku ve zaaflar. Çok dolu bir film. Gerçekleşen bir cinayet ve bunun adalet arayışı. Adaletin terazisini saptıran bir sistem. Bu adaleti sağlamak için mücadele eden bir grup insan. Tipik bir polisiye gibi geliyor değil mi? Ama polisiye denince akla gelen Hollywood klişeleri yok bu filmde. İnsancıl inceliklerle işlenmiş. Tipik polisiye filmlerindeki şaşırtmacalar yok. Olaylar gayet sade, gayet olağan bir şekilde gelişiyor. Merak ile bağlamıyor seyirciyi. Daha çok süreçler üzerinden bağlıyor. Hollywood filmleri öyle bir hale getirmiş ki bizi; cinayetin çözümü aşamaların her bir basamağında bir sürpriz bekliyoruz. Fakat burada her şey olması gerektiği gibi. Her şeyin temelinde insancıl sebepler var. Tutkular var, zaaflar var ve bunları ele veren gözler var. Kanıtlar öyle klişe olmuş ileri teknoloji teknikleriyle filan değil, gayet insancıl bir yöntemle; gözlerle açığa çıkıyor. Sebep – sonuç ilişkilerinin bağlayıcı unsurları hep insani sebepler. Polisiye bu filmin görünen yüzü, işlenen ise insanı insan yapan değerler.
10 yorum:
"en çok bildiğin yerden başla."
"bir erkek her şeyi değiştirebilir, her şeyden vazgeçebilir ama tutkularından vazgeçemez."
asansör sahnesi çok derin, beni de çok etkiledi. birinin yüzündeki güç ifadesi, kazanmanın getirdiği özgüven; diğerlerinin yüzündeki tedirginlik ve yenilmişlik. söze ihtiyaç duymadan da görüntüler yoğun bir anlatım sağlayabiliyor. benim bir filmden beklentim bunu başarabilmesi, asansör sahnesinde olduğu gibi. temel iletilerin görsel imgeler yoluyla verilmesi sinemayı sinema yapan özelliklerden biri olsa da biraz göz ardı ediliyor sanki.
el secreto de sus ojos oldukça iyi bir film. yazın da yeterince hakkını veriyor filmin. buraya yazılabilecek olanları yazmışsın zaten. yüzyüze konuşmak da isterim. böylelikle yazamayacaklarımızı konuşabiliriz.
teşekkür ederim negatifcim. konuşuruz tabi. abuk'un tavsiyesiyle izledim. hep beraber olduğumuz bir vakit de konuşabiliriz.
asansör sahnesinde; kadının elindeki dosyalar ile adamın elindeki silah mesela. yüzünde güç ifadesi olan yani kazanan "silah", yüzünde tedirginlik ve yenilmişlik olan yani kaybeden "dosyalar". kalem - kılıç ikiliği gibi işte.
bozuk bir sistemde adalet güçlüden yana çalışır ya. silah kimdeyse güç de ondadır.
muazzam bir film...
''söyle ona benimle bir defa dahi olsa konuşsun''
izlediğine ve beğendiğine sevindim :)
yorum için teşekkürler...
Bu filmi ben de görmüştüm. Yazamadım buraya. Hani insanın en absürd sahneleri bile düşündüğünde kaldıramadığı zamanlar, en gereksiz görüntülere ağladığı zamanlar vardır ya...
Bir yazınızda komedi filmlerinde bile ağlayacak bir yan bulduğunuzu söylemiştiniz. Ne diyebilirim; bu konuda yalnız değilsiniz.
Çok hoş bir yazı, dozunda bir film anlatımı. Ellerinize sağlık ve teşekkürler.
ben teşekkür ederim.
merhabalar, beni özlediniz değil mi? yorumlarımı? ne zamandır pek görünmüyorum ortada.
dur dur bunu bloguma yazacaktım ben ama, sağolsun negatifciğim bloguuma koyacağım yazıyı benden çaldı ve benden önce davranıp bloguna koydu, tarihe not düşülsün bu.
gelelim filme. baştan sonra kadar pür dikkat izledim bu filmi. çok az film yaptırabiliyor bunu bana. dediğin gibi içinde herhangi bir aksiyon sahnesi var mıydı? herhangi bir hollywood sahnesi? hollywood'un sanatsallığına (-sal -sel ekleriyle ilgili denebilecek çok şey var, ama burası yeri değil) değinmiyorum. ama insan, herhangi bir aksiyon klişesi izletmeden de heyecan duyguları yaratmayı başarabiliyorsa bir film, olmuştur benim için.
çok basit bir hikaye ama, o hikayenin örülüşü, parçalarını teker teker işlemesi fazlasıyla güzeldi. erkeklerle ilgili söylenen şey çok da güzeldi benim için, çok da yerindeydi;
"bir erkek her şeyi değiştirebilir, her şeyden vazgeçebilir ama tutkularından vazgeçemez."
ondan sonra gelen stadyum sahnesinde ben dağıldım zaten. benim de en çok sevdiğim yeriydi. bir de, o takımın her sene çetelesini tutup her şeyini ezberleyen adama ağzım açık kaldı. yemedin içmedin mi takımının her şeyini nasıl ezberledin be adam dedim. işte tutku denilen şey buydu. cinayeti işleyen adamın tutkusu işlediği cinayette gizliydi. karısı ölen adamın tutkusu karısıydı. cinayeti araştıran adamın tutkusu da işiydi (kaldı ki işi yüzünden sevdiği kadına bile açılamadı yıllarca).
asansör sahnesi dediğin gibiçok etkileyiciydi. dediklerine ek olarak da ben de bir şey söylemek istiyorum. asansör yanılmıyorsam alt katlara iniyordu. asansörün aşağıya iniyor oluşu da yorumlara alınıp değerlendirilebilir bence. bir de o sessizlikte adamın silahını birden çıkarıp kontrol etmesi, sessiz bir tehdit içermesi falan. kadının elindeki dosyaları da sen deyince farkettim.
lan ben çok şey yazarım bu film hakkında neyse susayım. güzel olmuş yazın canım benim. bu film fazlasıyla güzel.
özledik tabi. hayır yani sanki fiilen bir yere gittiğin varmış gibi. kendi kendine durduğun yerde kayboluyorsun bir yerlere :) görün ortalıkta, kendi bloguna da yaz bişeyler, yorum filan yap bize.
teşekkür ettim yorumun için.
bir abuk insan ismimi andığı için cevap hakkım doğdu. hem de bir anda, hiç hesapta yokken.
şimdi değerli abukcum. öncelikle sevgiler saygılar. biliyorsun, telepatiyle iletişim kurmaya başladığımızdan bu yana sürekli bu tarz intihal suçlamalarıyla karşılaşıyorum. ısrarla söylüyorum, ben senin yazını çalmadım. sadece metinlerarasılık yaptım. yine mi dediğini duyar gibiyim. yine ya. günümüzde işler böyle yürüyor. aşırma metinler yok artık, aşırtma metinler var. yeri geldiğinde bombeli, bilemedin hafif falsolu. ama hep metinlerarasılıklı, hep postmodern. yine ya.
(bari yazdıklarımı alıp bloguna kopyalasaydın da bu asılsız suçlamaların havada kalmasaydı. hiç kafan çalışmıyor. öyle yapmış olsaydın ben de suçumu itiraf ederdim güzel güzel.)
seni ve yorumlarını ben de özledim.
yakında alter egocumun blogunda gün de yapmaya başlarız. ben kek yaparım, abukcum çay demler.
hülasa abuk git çay demle gel.
ben de kısır yapayım. ya da yapmayayım. bu iş bizi bozar çünkü :)
ama abuk çay demlesin. çay demlemek bozmaz adamı :)
Yorum Gönder