18 Eylül 2011 Pazar

12 angry men

1957 Yapımı siyah beyaz bir film. İzlemeden önce hakkında bildiğim şey şu; 12 adam bir odada 1,5 saat tartışıyorlar. Yahu sıkıcı olur bu film diyerek doğrudan ön yargıda bulundum. Film de ön yargıyı işliyormuş iyi mi. Böylece ders oldu bana da.

Bir cinayet davası var ve 12 kişilik jüri karar verecek. Cinayet delilleri ve tanık ifadeleri doğrudan cinayeti bir çocuğun işlediğini gösteriyor. Öldürülen kişi de çocuğun babası. İlk oylama yapılıyor ve 11 kişi çocuğu suçlu bulurken aralarında 1 kişi suçsuz diyor. Suçsuz olduğuna inandığı için değil, sadece hemen karar verilmemesi ve olayın masaya yatırılması gerektiğini düşündüğü için suçsuz diyor. Zaten o da suçlu yönünde oy kullansa film orada biterdi değil mi? Daha sonra bu 12 adam tartışıyorlar ve beklenildiği üzere en sonunda 12 kişi çocuğun suçsuz olduğu yönünde hüküm veriyor. Film böylece insanların düşünmeden verdikleri kadarların yanlış olabileceğine, basit bir önyargının masum bir insanın ölümüne bile sebep olabileceğine dair ders veriyor izleyiciye.

Yalnız ben filmin bir anında garip bir beklentiye girdim. Filmin daha başından nasıl biteceği belli; adam orada boşuna çıkıntılık yapmamıştır herhalde diyor insan. Ama bir yerde 'acaba' dedim. Şöyle ki; film ilerliyor ve sonlarına doğru teker teker tüm deliller çürütülürken hala çocuğun suçlu olduğuna inananlardan birisi çıkıp cinayet anını gördüğünü söyleyen kadının ifadesini nasıl çürüteceksiniz diye soruyor jüriye ve kadının ifadesini destekler savlar öne sürüyor. Bunun üzerine suçsuz oyu kullanan birisi de kararını değiştirip çocuk suçlu diyor. İşte filmin tam bu noktasında işler tam tersine mi dönecek, yoksa çocuk suçlu mu çıkacak, yoksa sürpriz bir finale mi doğru gidiyoruz derken bunların hiç biri olmuyor. Bu da çürütülüyor ve 12 jüri üyesi de suçsuz hükmü veriyor. Film de böylece beklendiği gibi bitiyor.

Ama filmi sıkılmadan izlediğimi söyleyebilirim. Sadece biraz fazla bir beklentiye girdim sanırım. Bu da imdb’de 8,9 puanla 6. sırada olmasından olsa gerek. Bir odanın içinde 12 adam ile bu kadar sürükleyici bir filmin ortaya çıkması gayet şaşırtıcı ve takdir edilesi buna şüphe yok.

2 yorum:

nomen dedi ki...

Sidney Lumet'in ilk yönetmenlik denemesi yanılmıyorsam film. Okuldayken, birkaç ders boyunca çeşitli sahneler üzerinden işlediğimizde, filmin önemini doğrusu kavrayamamıştım. Ama yıllar içinde anladım ki; hakikaten sinema okullarında ders olarak işlenmeyi hak eden bir film. Bir defa hakim sahnesi hariç tek mekanda çekilen bir filmin ilgiyi ayakta tutabilmesi, yönetmen kadar senaristin de usta olmasını ön-gerektiriyor.

Tüm sahneleriyle pek aklımda kalmamış olsa da, Henry Fonda'nın oyunu; önyargıların ve onlardan örülmüş perdeler ardından bakmanın, hem adli mekanizma ve hem de gündelik kategorize edici yaftalamalar bakımından ne denli yaşamsal tehlikeler taşıdığını gösteren genel tema hala hafızamdadır.

Şu sıralar Kafka'nın "Ceza Sömürgesi" üzerine okumalar yapıyordum. Filmin ceza metodolojisi ve bu metod üzerinden kodlanmış dilin niteliği konusunda sordurttuğu sorularla ne kadar örtüştüğüne hayretle baktım. Bu nedenle hafiften Kafkaesk bir tarzı ve katmanlı dili kullandığını söylersem herhalde çok abartı olmaz. Dil kalıpları içinde bulunduğumuz noktadan tam ters köşeye yatmamızı sağlayan kayganlıklar..."Karşı"ya geçtiğimizde, manzaranın birdenbire değişmesi; müzik değişince yani dansın da değişmesi gibi...

En can alıcı noktalar üzerinde durduğunuz için, yalnızca filmin bende yarattığı hissiyatı paylaşmak istedim. Seçtiğiniz son filmler cidden bence de, insanların coşkuyla izlemeye davet edilmesi gereken filmler. İsabetli seçmeleriniz ve tesbitleriniz için teşekkürler.

alter ego dedi ki...

Sinema öğrencilerinin yanı sıra hukuk öğrencilerine de izletildiğini öğrendim bu filmin.

Hukuk sistemi açısından bakarsak günümüzde de pek bir iyileşme olduğu söylenemez aslında. Bırakın filmdeki gibi delilleri; sanığın saçına, kolundaki dövmesine, üzerindeki elbisesine göre önyargı ile hükümler veren yargıçlar olduğunu duyuyoruz. Ben de başka bir mevzudan ötürü hâkimlerle, savcılarla yüz yüze gelmiştim ve beni değerlendirirkenki basitliklerine maalesef tanık olmuştum. Hukuksal metinler ne kadar kazuistik olursa olsun adli mekanizma içerisinde yargıç takdirinin esnekliği var olacağı için metinler kadar yaftalamaların da etkileri bitmeyecek sanırım.

Son zamanlarda, izlemem gerekip de bu zamana kadar izlememiş olduğum filmleri tamamlama gayretindeyim. Seçimler bu yüzden böyle. Hal böyle olunca bana izlemem için davet edilmiş olan bu filmleri izleyip, gelen davetin haklı bir davet olduğunu söyleyebiliyorum ancak. Bu filmleri herkes biliyor neticede.

İzlenecek ne çok film var.

Ben teşekkür ederim. Değerli yorumlarınızın katkısı için ve yazılarımı yalnız bırakmadığınız için minnettarım.