1 Mayıs 2010 Cumartesi

into the wild

“ Ücra ormanlarda bir haz vardır; Issız kıyılarda mest olurum. Kimsenin rahatsız etmediği bir çevre vardır, derin denizlerde ve uğultusunda bir şarkı vardır:
İnsanı daha az sevmem ama doğayı ondan çok severim “Lord Byron” ”

Gerçek doğada mı yoksa insanda mı? İnsanı mı sevmeli doğayı mı? Neden böyle bir tercih yapmak zorunda kalınır ki? İnsan doğasına aykırı bir varlık çünkü.
Onun doğaya giderek insandan kaçışı aslında insanlığa bir sitem değil, doğaya olan bağ olmalı. Çünkü gerçek doğada olabilir, doğadan kaçan insanda değil…

"Bana aşk, para, inanç, şöhret, adalet yerine gerçeği verin." Thoreau

İşte o gerçek doğadadır der ve düşer yollara. Ücra ormanlarda, ıssız kıyılarda, derin denizlerde o hazzı yakalar. Ve şöyle tanıtır kendini;

“ Sonsuz bir özgürlük, sınır tanımayan bir maceracı. Evi yollar olan, güzelliklere yolculuk yapan bir seyyah. İşte şimdi, iki yıl süren bir başıboşluğun ardından, en son ve en büyük maceraya başlamanın zamanı gelmişti. İçindeki sahte kişiliği öldürmek için heyecanı doruğa ulaşan bir savaş ve galibiyet sonucu ruhsal dönüşümün başarıyla tamamlanması. Medeniyet tarafından daha fazla zehirlenmemek uğruna kaçtı ve yabanda kaybolmak uğruna ıssız doğada tek başına dolandı. ”

İçindeki sahte kişilik, doğaya ait olmayan, doğadan kaçmış insanların insanlara dayattığı o kişilik. İşte o, bu kişiliği öldürmek için doğanın en vahşi koşullarında yaşamayı gerek görür. Çünkü doğa ile olan açığını ancak bu şekilde kapatarak gerçeğe ulaşabilir.

“ Başıboş gezmenin bize her daim keyif verdiğini yadsımamak gerekir. Bu olay düşüncelerimizde geçmişten, baskıdan, kanundan ve sıkıcı zorunluluklardan kaçışla bağdaştırılmıştır. Mutlak özgürlük. Ve de yollar her zaman batıya çıkar. ”

İnsanların kendilerine yarattıkları doğada özgürlüğe yer yoktur. Geçmişten, zorunluluklardan, baskıdan bir an sıyrılıp özgür düşünme fırsatı bile yoktur. Asırlardır edindiği tecrübelerle kurduğu sosyal yaşam gelenekselliğini bile, hukuk ile yazılı hale getirerek kendine baskı yapabileceği bir maddi unsur yaratmıştır insanlık. Dahası beton binalar içersinde yalan hayatlar biçmiştir kendine.

“ Hayatta güçlü olmanın çok gerekli değil fakat kendini güçlü hissetmenin önemli olduğunu en azından bir kere bile olsa kendini tartmanın, bir kere bile olsa kendini, insanın en antik koşullarının içerisinde bulmanın, ellerinizden ve kafanızdan başka size yardım edecek bir şey olmadan kör ve sağır taşla tek başına yüzleşmenin gerektiğini, biliyorum. “

İnsanların güç kavramı, diğer insanlar arasındaki sosyal statüsü. Böylesi bir düzen içersinde kendini nasıl güçlü hissedebilir insan? Kendini ne ile tartabilir? Kefenin diğer ucunda ancak doğa olursa gücünü ölçebilir. En antik koşulda, doğa ile sadece bedeni ile vereceği mücadelede.


Eddie Vedder – Rise

İşte dünya düzeni böyledir
Asla bilemezsin
Tüm o inancını nereye koyacağını
Ve onu nasıl büyüteceğini?
İsyan edeceğim
Yanık boşluklar bırakarak
Karanlık hatıralarda
İsyan edeceğim
Altına dönüştürerek hataları

Hey! Zaman da böyle geçer işte
Kıvrılmayacak kadar hızlı
Ve yutulur aniden işaretlere
Şu şansa baksana
İsyan edeceğim
Pusulayla bulacağım yönümü
İsyan edeceğim
Oynayacağım son kozumu

Eddie Vedder - Society
Bu benim için bir gizem
Açgözlüyüzdür Kabullendiğimiz şeye karşı
İhtiyacın olduğundan fazlasını istemen gerektiğini sanırsın
Hepsine sahip olana kadar doyuma ulaşmazsın
Toplum, sen çılgın bir soysun
Umarım bensiz kendini yalnız saymazsın
Sahip olduğundan fazlasını istersen İhtiyacın var sanırsın
Ve istediğinden daha fazla düşünürsen Düşüncelerinde kan ağlarsın
Sanırım daha büyük bir yer bulmalıyım kendime
Çünkü sandığından fazlasına sahipsen
Daha büyük bir yere ihtiyacın vardır
Toplum, sen çılgın bir soysun
Umarım bensiz kendini yalnız saymazsın
Toplum, sahiden de çılgınsın
Umarım bensiz kendini yalnız saymazsın

Eddie Vedder – No Celling

Hissedebildiğim o sabah gelir çatar
Örtbas edilecek bir şeyin kalmayınca geriye
İlerlerim gerçeküstü bir sahneye
Fakat kalbim asla asla buradan uzakta olmayacak
Nefes aldığım sürece üzgün kaldığım sürede
Taşıyacağım bu bilgeliği bedenimde
Ayrılıyorum buradan
Vardır bir nedeni tabii
Dönecek olmamın sebebi

Gezdikçe yarıküreyi
Diledim yükselip gözden yitmeyi
Yaralandım iyileştim
Artık kondum bulunduğum yere
Yere kondum ve serbestim
Nefes aldığım sürece üzgün kaldığım sürede
Taşıyacağım bu bilgeliği bedenimde
Ayrılıyorum buradan
Eskiden olduğumdan daha inançlı bir halde
Yoktur bu aşkın bir tavanı

Son gününde bir şeyin farkına varır ve kitabın satırları arasına şunu yazar: “Mutluluk Sadece Paylaşıldığında Gerçektir”
Doğa onun ihtiyacına göre bir şey paylaşmaz. Ve en aç kaldığı zamanda yiyecek bulamayarak o zehirli otu yer.
Tam da hedeflediği insan olup, eskisinden daha inançlı bir halde orayı terk ederek tekrar insanların arasına karışmaya karar vermişken…

“Eğer yaşama sevincinin esasen insan ilişkilerinden kaynaklandığını düşünüyorsan yanılıyorsun. Tanrı bunu tüm çevremize yaydı. O her şeyde mevcut. Tecrübe edeceğimiz her şeyin içinde var. İnsanlar sadece, bu şeylere bakış açılarını değiştirmeliler.”

İnsan ilişkilerinde bulamadığı yaşamı doğada bulmuştu. Ve artık onu insanlarla paylaşmalıydı. Ama doğa o yaşamı oradan götürmesine izin vermedi. Ve doğadan aldığı yaşamı doğada bıraktı. Son notu “mutlu bir hayat yaşadım” oldu. Ve mutluluğu böylesi bir film olarak paylaşıldı. Mutluluk sadece paylaşıldığında gerçekti. Evet yaşadıkları gerçekti! Evet o adam gerçekti!

2 yorum:

nomen dedi ki...

Çok hoş bir seçki olmuş.
Ellerinize sağlık.

alter ego dedi ki...

çok teşekkür ederim.