22 Ağustos 2011 Pazartesi
rüyalar kayıp giderler
sabah olmuş ve gözlerini açmıştı. tatlı bir his ve tebessüm duydu uyanır uyanmaz. rüya görmüştü çünkü. ne gördüğü üzerine düşünmeye aman vermeden bir anda adeta ışık hızıyla zihni gelip beyninin köşe bucak her tarafına hücum etmeye başladı. zihni beynine yüklendikçe içindeki taptaze olan o tatlı his bir anda yerini iç sıkıntısına bıraktı. mutluluk hormonu sanki onun vücudundan salgılanmamış, sanki rüya gibi kendisine misafir olmuşcasına vücudundan hızla çekiliyordu. çok uğraşdı, didindi, muhafaza etmeye çalıştı. rüyasını anımsamak ve aynı hisleri tekrar hissetmek için çabaladı. ama külçe gibi ağır olan bilinci demir atmıştı bir kere artık onu oradan kaldırmaya kudreti yetemezdi. kabullenmişti, rüyasında ne gördüğü hakkında en ufak bir fikri yoktu. sadece duyumsadığı bir tatlı his kırıntısı bırakmıştı onda ve o da hızla kendisini terk edip anlılar arasına karışmıştı bile. o korkunç, o kasvetli anılarının içine karışıp orada yok olup gitmişti bile.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
4 yorum:
Rüyalar kayıp gittikleri için belki bu kadar güzeller.
Hem her şey gider; komşular taşınır gider, mevsimler birbirine sığınır, nem az geldiğinde örümcekler bile kuytularını terkeder.
Bir rüya...
yaşanan bir şey. neticede insan gerçekle ayırt edemiyor. ama yaşanılmayan da bir şey. çünkü yok olup gidiyor.
hayatı da böyle yaşamak gerek belki. günler, haftalar, yıllar; hepsi de yaşanıp yok olsunlar. çünkü kalan hiç bir şeyin faydası yok insana.
bütün rüyalarımı anımsasaydım uyanık olduğum zamanlarda sürekli işkenceye maruz kalıyormuşum gibi hissedebilirdim. uyumak için elimden geleni de yapardım.
ama neyse ki gündüz düşleri diye bir kavram var. onlar uyanıklık zamanlarını çekilir kılıyor. Jung'la ilgili rastgele bir alıntı:
"Jung “kendini gerçekleştirme” denilen olguyu bu şekilde ,yani bilinç ve bilinçdışı arasındaki bölünmüşlüğün azalması nispetinde kişilikte görülen genişleme, zenginleşme şeklinde görmektedir. Bilincin içeriği bilinçdışı içeriklerle ne ölçüde sağlıklı bir bütünleşme gerçekleştirirse kişiliğin gücü ve yetkinliği o denli artacaktır.
Peki kişi bu şartlarda bilinçdışına nasıl ulaşabilir? Bilinçdışı ve bilinç arasında bilincin farkında olduğu nasıl bir ilişki kurulabilir.Jung ancak rüyalar, gündüz düşleri (fantaziler),serbest çağrışım , etkin imgelem adını verdiği bir iç gözlem tekniği ve bilinçdışının kendisini serbestçe ifade edebileceği sanatsal çalışmalar yoluyla böyle bir ilişkinin kurulabileceğini düşünüyordu."
Sartre da insanın kendine yalan söyleyemeyeceğini; bu nedenle ''biliç-dışı'' diye bir alan olmadığını iddia ediyor.
Halbuki rüyaları nereye koyacağız? Freud'un kısmi kolaycılığıyla, ''şu nesne şunu simgelemektedir''li bir yaklaşım işimizi epey kolaylaştırırdı belki. Yine de biliriz; rüyaları gerçekleştirmenin en iyi yolu, uyanmaktır. İstendik rüyaları elbet...
Yorum Gönder