12 Şubat 2012 Pazar

antichrist

lars von trier’in filmlerini izliyorum bir süredir. kendimce bir sıralama yapmıştım ve sıra antichrist’e gelmişti. bir süre kaçtım. araya başka filmler filan soktum. ama dün izledim sonunda. ve evet kaçtığım kadar varmış. acayip rahatsız oldum izlerken. adam bu işi sahiden iyi beceriyor. kendisini takdir ettim bir kez daha.

hakkında bir şeyler yazmaya cüret edeceğimi sanmıyordum ama bu filmden sonra denemek istedim.

bir doğada yaşıyoruz neticede ve bu doğanın bir parçasıyız. bir de “insan” olmamızın getirdiği bir insanlık doğamız var. insanlığımız ki, doğada diğer canlılar gibi içgüdüsel doğrultuda yaşamıyor. doğa bizi yaşıyor, fakat biz onu insanlık bilincimizle yaşıyoruz. diğer yandan, doğa bizi yaşarken de, onunla anlaşıp anlaşmamak bize kalıyor. doğa kudretlidir, hep bir şaşmazlık içinde işler. biz ise ona içgüdüsel bir uyum sağlamak veya sağlamamak durumda kalırız çoğu kez. bazen doğa bize yaşam enerjisi veren bir güzelliktir, bazen de her şeyi hunharca katleden bir katil. bu tamamen bizimle ilgili. doğa şaşmaz, o bize böyle tavırlar almaz neticede.

ve kadınların doğadaki konumu. kadının doğurmak, yaratmak gibi bir niteliği var. insanlık doğası yönünden düşünülürse korkunç bir durum. akıllara zarar yani. film burada, bir kadının çocuğunu kaybetmesi üzerine kurularak mesajını iletiyor. çok ağır mesajlar tabi bunlar;

yalnızca çocuğumuzdan ibaret bir kök salabilme durumumuz var şu doğada. doğa hepimizi sindirecek, yok edecek neticede. yaratabileceğimiz ve ardımızda bırakabileceğimiz tek şey bu. ve kadın bunu yitiriyor. doğa ile bağlantısı olan köklerini yitiriyor. filmde çeşitli imgelerle bu mesaj pekiştiriliyor; kadının bir süre toprağa basamaması, sürekli gözümüze sokulan ağaç kökleri, sürekli devrilen ağaçlar vs. nasıl ki kadın kendisi kök saldıysa, köklerini de kendisi kesmiş gibi bir suçluluk duygusuna sahiptir. başta da dediğim gibi; doğa kimisine güzellik, kimisine ise katil olup çıkar. işte kadın için doğa her şeyi hunharca katleden bir katil olmuştur artık.

adam ise doğa ile insanlık doğasının bileşkesi görevini üstleniyor gibi. mesleği de bu yüzden çok manidar; psikolog. kadın doğayı, erkek ise rasyonelliği temsil ediyor bir yerde. çocuğunu kaybedince, kadın da tıpkı doğa gibi rasyonelliğini yitiriyor. bizi insan yapan bilinç rasyonelse de, doğa rasyonel değildir neticede. kadın yaşadıklarından sonra insanlık doğasını yitirince, erkek bunu yeniden tesis etmek için rasyonelliğini, psikoloji bilimi kullanıyor. fakat işler pek sağlıklı gelişmiyor.

kadın insanlık doğası gereği bir suçlu ve ceza çekmesi gerekiyor. erkek ise rasyonel davranıp cezanın doğallığını yadsıyor ve kadının bu yas sürecine sağlıksız bir müdahalede bulunmuş oluyor. kadını hayata rasyonellik ile bağlarken, doğal gelişimi sekteye uğratıyor. kadını korkularıyla yüzleştirmek, hepsinin üzerine giderek onları alt etmek ile tez vakitte sağlığına kavuşturabileceğine inanıyor. tüm bu yüzleşmeler sonrasında, kadın inceldiği yerden kopuyor. daha sonra korkunç şeyler oluyor.

diğer yandan rasyonel erkek için de içsel bir değişim söz konusu. adım adım kadının sürüklendiği noktada, kendisi de bir tür değişime uğruyor. doğada karşısına çıkan çeşitli imgeler sürekli bir mesaj iletiyor ona. bu işin sonunun hiç iyi bir yere varmayacağını kestirmeye başlıyor. kadının korkuları için çizdiği piramitin tepesine, kadının kendisini yazdığı an da film kopuyor. bunu baştan farkına varabilseydi şüphesiz farklı şekillerde gelişebilirdi. fakat bilim ona kazandırdığı rasyonellik yüzünden, bu gerçekten kendisini de, kadını da uzaklaştırmaya çalışması sağlıksız bir gelişime sebep oluyor. insanoğlunun bazen en korkunç düşmanı kendisidir mesajı çıkıyor burada.

yaratmak ve öldürmek. bu doğanın kudretine mahsus bir olay değil de ne? peki ya kadınlar. onlar da böylesi ağır bir sorumluluk yüklenebiliyorlar sanki. şöyle sorayım; sevişirken çocuğunu ihmal edip, onun ölümüne sebep olan bir anne; doğada kendini bir yaratıcı olarak mı konumlandırsın, yoksa bir katil olarak mı? evet böylesi bir yere varıyor bu acımazsız film. çok canımı yaktın yine lars alacağın olsun.

7 yorum:

negatif dedi ki...

yazılar kafamın içinde diğer şeylerle karışıyor. sadece yorumları takip etmek için bu yorum.

yazını beğendim. umarım filmi izlerkenki rahatsızlığın bir şeyleri değiştir(mişt)ir. öyle kuru kuruya rahatsız olmanı istemem :)

alter ego dedi ki...

pek bir şey değiştirmedi aslında. çocuk dünyaya getirmenin korkunç bir şey olduğunu düşünüyordum, filmden sonra da bu düşüncem pekişti sadece :)

ya aslında film hakkındaki yazılanlara baktığımda, bu "kök" durumu ile iligli pek bir yoruma rastlayamadım. herkes başka şeyler üzerinde durmuş gibi. bu da film hakkında aklımdan geçenlere karşı şüphe duymama sebep oldu. "acaba yanlış mı yorumladım?" şeklinde. umarım yanlış yorumlamamışımdır.

bloga gömülü yorum penceresini bu yüzden seviyorum işte. abone ol diyorsun yorumlar geliyor. pop-up yorum penceresinde ise illa ki bir şeyler yazmak gerekiyor yorumları takip edebilmek için :)

yorum için sağol, var ol.

nomen dedi ki...

Rasyonalite-doğa ikilemi; "kök"ün imlediği sembolik evren bence yazınızı sadece filmi doğru okumanın dışında, cazip bir özgünlüğe taşımış.

Çok rahatsız ediciydi sahiden. Özellikle şu "makas"lı sahne hala ürpertir beni. Von Trier ile Haneke'yi karşılaştırırlar ama sanki Trier'in şiddeti ele alma biçimi daha soğuk ve pekiştirilmiş.

Çok beğendim yazınızı; bu fikirlerinizi paylaşıyor olmanın dışında metne ait kriptoya yaklaşım üslubunuzdan da kaynaklı.

Çok tebrik ederim.

alkım doğan dedi ki...

trier'in bu filmini izlemedim. yazıyı okuduktan sonra iyice merak ettim. benim gözde trier filmim dogville. yalnız izlediğim her filminde kendine kadın bir kurban bulması ve bizim o kurbanın yıkımını izlememiz (ve hatta tam anlamıyla bu yıkıma seyirci kalmamız) beni kendisine karşı biraz mesafeli olmaya itiyor.

iki yönetmen de rahatsız edici filmler yapıyor. haneke'nin yaklaşımı daha akademik gelir bana. trier'in de alttan alta muhafazakar bir yanının olduğunu düşünürüm.

alter ego dedi ki...

nomen,
çok teşekkür ederim. siz teyit ettiğiniz zaman doğru okumuş olduğumu hissediyorum.

aslında o tür sahneleri gereksiz bulduğumu söyleyebilirim. başımı çevirmek zorunda kaldım söz konusu sahnelerde.

beğendiğinize öyle sevindim ki. çok çok teşekkürler.

alter ego dedi ki...

alkım,
yazının merak uyandırması ile mesuliyet kabul etmem baştan söyleyeyim :) yani izlemenizi tavsiye etmem. fakat bana da arkadaşım izlemeni tavsiye etmem diye vermişti bu filmi. sanıyorum bu şekilde bir tavsiye üslubu gelişmiş :)

evet bunu ben de düşünmüştüm; kadın gözüyle bambaşkadır eminim ki. mesafeli olunması gayet doğal. problemli bir insan belli ki. özellikle de kadınlara karşı problemleri olduğu aşikar.

yorumunuz için teşekkür ederim.

alkım doğan dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.