İnsanoğlunun kibirden arınmasının mümkün olmadığı, kibrin kaçınılmaz olduğu mesajını veren bir film.
Kibir öyle bir şeydir ki; bir başkası ile bizi, yere tebeşirle çizilmiş bir çizgi kadar ayrı tutabilir ancak. Duvarları yoktur kibrin, ayıramaz bizi; ve kimsenin kimseden saklayabileceği, sakınabileceği bir varoluş alanı bırakmaz.
Diğer yandan da, insanları birbirinden ayıran en temel şeylerden birisi değil midir bu kibir? Kendimizi değerlemek, bir başkası tarafından değerlendirilmek için, birbirimizi sıfatlamak, sınıflandırmak için en elzem şey olup çıkar. Kibir, herkesi kendince en özel kılarken, diğerleri tarafından da yargılanmayı kabul etmektir bir yerde.
Grace de kendince özel bir insan. Etik değerlerin kibrinden arınmış, kendi yüce idealleri olan birisi. Film de, Grace’in, küçük bir kasaba tarafından kabul ediliş süreci, kabul görüşü, benimsenişi ve sonunda tüketilişinin hazin öyküsünü anlatıyor.
Peygamberlik mertebesine erişmiş, insanları sadece koşulların el verdiği şekilde davranan ve yanlışları da sadece koşulların gereği yaptığını varsayan bir kibirlidir Grace. Dünyada olup biten her şeyin bir haklı gerekçesi olduğunu varsayabilecek bir boyuttayken, kendisine yapılanları da sineye çeker haliyle. Fakat Grace’in öncelikle şu soruyu sorması gerekiyordu kendisine; “Eğer ben karşımdaki insanın yerinde olsam, böyle yapar mıydım?” Bu soruyu babası ona yöneltince verdiği cevap şüphesiz ki “hayır” oldu. Tam da burada her şeyin farkına vardı, ne kadar kibirli olduğunu anladı.
Buradan çıkan sonuç ise; insanın kendini yüce ideallere adaması, kötülüklere ve zulme karşı kayıtsız kalacak düzeyde gelmesi demek, insanlardan üstün olması demektir ve bu da bir tür kibirdir. Çünkü bu kibir denen şeyin karşılığı insanlıktadır. İnsanlara karşı her tutumumuz kaçınılmaz bir kibirdir. Mesela bir taşa karşı kibirli olmamız söz konusu değildir. Çünkü taş kayıtsızdır, ona karşı gösterilen kibir hiçbir şey ifade etmez.
Burada yüce idealleri olan Grace şüphesiz ki İsa’yı sembolize ediyor; insanların yardımına koşması, insanlar tarafından zincire vurulması, yapılan zulmü sineye çekmesi ile bir çok açıdan gözlemlenebilir bu. Fakat filmin sonunda, İsa gibi insanlığa ders olmak adına yok olup gitmiyor. O insanları yok ediyor. Adaleti sağlıyor. Burada şüphesiz ki kendisine karşı yapılan adaletsizliğin adaletini sağlamak peşinde de değil Grace; insan doğasının adaletini tesis ediyor.
Buradaki kibri çok iyi yansıttığını düşündüğüm bir alıntı var Sarter’dan;
“…Hatta zaman zaman, kendime deha malederek, arzularımın altında bir seviyede kaldığım hissine kapılırım. Böyle bir şeyle yetiniyor olmak zaten küçültücüdür. Aslında bu kibir, dünya karşısında mutlak bir bilince sahip olmanın gururudur. Kah bir bilinç olmaya, kah bütün dünyayı bilmeye hayran kalırım. Dünyaya dayanan bir bilinç, işte kibirlendiğim şey bu.
…bu kibir denen şey her bilincin tekliği ile insanlık durumunun genelliği arasında salınır. İnsanlık bilincinin durumunu üstlenen bir bilinç olduğum için kibir duyuyorum. Ve bu aklı başında kibir bir anda erişilmez olur. “Gözde” nitelikleriyle, kudretiyle, güzelliğiyle, zekasıyla ve hatta erdemleriyle övünen kişi umutsuzluk ve alçakgönüllülük içinde bir öznedir, çünkü o, bu şekilde aynı zamanda, bir diğerinin yargılanmasını ve kıyaslamasını kabul etmiştir. Ama ben kibrimin nesnesini bir diğerinin yargılamasından ve her tür kıyaslamadan kaçırıyorum. Çünkü benim gurur duyduğum şey, beni biricik kılan (herkes aynı şekilde, kendi türünde biriciktir) şey ve ilk başta diğerinin yargısında kaçan şeydir. Diğerinin varlığını benim için mümkün kulan da bilinçtir.”
Bu alıntı nomen’in KİBİR; Kİ BİR BÜYÜK GÜNAHTIR! başlıklı yazısından alınmıştır. Bu şahane metni de Dogville filmiyle çok alakalı bulduğumu söylemeliyim.
3 yorum:
O kadar güzel sinema yazıları yazıyorsunuz ki, hele de Trier'in ve Kidman'ın beni en çok şaşkınlığa uğratan filmi olunca, bişeyler söylemeden edemiyorum.
Aslında ilk günden beri yazmak istedim fakat, hani bir yazımın adını bu kadar zarafetle anmış olmanız biraz utandırdığı için durakladım.
Filme dair benim gözüme çarpanları, hatta çok daha fazlasını bu yazınızda bulduğumu söylemek istiyorum. Bir de dekor ve diyaloglar ne kadar ustacaydı değil mi?
Üzerinde hani nerdeyse kitaplar yazılabilir bir film. En çok Newyork Yansımaları yazınızdan etkilenmiştim, fakat bu yazının izleğine "kibir"den bir patika kurmanız da inanın çok etkileyici.
Tebrik ederim alter ego; bu yazıların devamını beklediğimi de eklemeliyim.
Çok teşekkür ederim nomen. Sizin gibi sinema konusunda yetkin birisi tarafından yazdıklarımın takdir görüyor olması çok önemli benim için. İyi ki varsınız sağolun.
nedir ki en kibirli insanın kibirliliği, en mütevazı insanın kendini doğada ve dünyada "insan" olarak hissedişindeki kibirlilik karşısında!
"gezgin ve gölgesi kitabından"
Yorum Gönder