8 Eylül 2011 Perşembe

manasız yazı

Bir şeyler yazayım dedim. Ama bir yandan o kadar üzgün diğer yandan o kadar asabiyim ki. Ne yazsam felaket bir şey olacak. Hayat gerçekten çok berbat ve yaşamaya değer hiçbir şey yokmuş gibi. Böyle dediğim zaman ne kadar aciz bir konuma düşüyorum değil mi? Uzun zamandır böyleyim ben. Benim kadar aciz birisinin söyleyeceği bir şeyi olmamalı belki. Yazmamalıyım. İnsanların boş yere gözlerini yormamalıyım. İnsanlar eğlenecekleri bir şeyler okumak isterler. Ben de yazıyorum. Boşuna. Bunu yaparken bir zevk alıyor muyum? Bilmiyorum ki. Yaptığım hiçbir şeyden zevk almıyorum ya zaten. Film mi izlemişim, onun hakkında düşüncelerimi mi yazmışım? Hadi oradan. Ben o filmi defalarca durdurup, sıkıla sıkıla izlemişimdir kesin. Ağlaya ağlaya komedi filmi izliyorum ben. Kitap mı okumuşum? Her bir sayfasını ağlaya ağlaya okumuşumdur ben onun. Anlamış mıyımdır? Anlamışımdır bir şeyler. Ne fark eder ki anladıysam da. Oradan çıkartacağım anlam neyi değiştirecek ki hayatımda? İzlediğim filmlerdeki hayatlardan bana ne? Yüzlercesini izlesem ne olacak? Hayatım oradaki hayatlara mı benziyor sanki? Ya da hayatım oradaki hayatlara mı benzeyecek sanki? Sahi ne buluyorum ki ben o hayatlarda? Tutunamayan hikâyelerinden bile sıkıldım artık. Onlarda bile bulamıyorum kendimi, orada bile yok karşılığım. Tüm insanlık serüvenini çizmiş insanoğlu. Ben bu serüvenin neresindeyim? Ben bilmiyorum. Siz biliyor musunuz? Biliyorsanız değerlendirin; 10 üzerinden 2 mi? Sen 3 mü verirsin? Ben kendime bir şey biçemiyorum. Biçimsizim. Kendimi insanların yanında ne konuma koymalıyım? Bilemiyorum ki. Konumsuzum. En yakın arkadaşlarımla bile konuşamıyorum artık. Ne anlatacağım ona? Kendimden mi bahsedeyim? Neyim ki ben? Öylece dinlerim ben sadece. Herkes anlatsın ben dileyeyim. Kitap okuyup, film izleyeyim ki bir şeyler anlatsınlar bana hep. Arada ben kendimden de bahsedeyim mi? Neyinden bahsedeceğim? Neyim ki ben? Havadan sudan konuşalım mı? Nasılsın? İyiyim. Havalar da pek sıcak. Bu kadarım ben işte. Sahi insanlar aralarında ne konuşurlar? Tüm insanlığın serüvenini havadan sudan konuşarak çizmemişsinizdir herhalde? Herkes konuşsun. Ben susayım. Ve ben yazmamalıyım aslında. Neye yarar ki böyle yazmak? Kendim olmadan mı yazayım. Kendim olmadan yaşadığım bir hayatı kendim olmadan yazabilirim ya ancak. Her şey çok manasız. Her şey insanın kendinde bitiyor derler ya. Ben de manasızım.

10 yorum:

nomen dedi ki...

"İnsanların boş yere gözlerini yormamalıyım. İnsanlar eğlenecekleri bir şeyler okumak isterler. Ben de yazıyorum. Boşuna."

Yazmak hiç boşuna olur mu? Evet eğlenmek için okuyanlara eğlendikleri için kızamayız ama, eğlenmek için değil, birbirini anlamak için okuyanlar da var. Paylaşmanın; hele de mutsuzluğun karanlık, pusulasız seferini paylaşmanın kimi zaman zor, hatta imkansız olabileceğini biliyorum. Yine de yazmakta ve yazdıklarınızın "biri"leri tarafından yankı bulmasında yaralara iyi gelen bir taraf var.

Düşünsenize sizin duygu durumunuzu ya da benzerini yaşayan insanlar niçin yazar oldular? Emin olun onlar da en az bizim kadar konuşma konusunda isteksiz; hayata bir ucundan eşlik etme hususunda kayıtsızdılar belki. Yazmaları boşuna değildi. Sizinki de değil. Burada yeni bir cümle, bir şarkı, bir şiir bulmaktan ben çok keyif alıyorum. Ve daima bulmayı umuyorum.

Alter ego; şimdi pek anlamlı gelmiycek farkındayım ama; inanın "geçecek". Yeteri kadar nem bulamayınca örümcekler bile terkediyor ya kuytularını; bu yılgınlık ve hiçlik duygusu da terkedecek.

Yazın; hep yazın!

Ellerinize (bukez daha çok)sağlık.

alter ego dedi ki...

Evet sıkıcı şeylerin de okuyucusu var. Mesela ben. Bayılıyorum sıkıcı şeylere. Nerede mutluluğun paylaşıldığı bir şiir okusam sinirleniyorum, deli ediyor beni. Bana iç karartıcı, sıkıcı şeyler gerek. Neden gerek? Beni ifade ediyor ya sanki. Ben o bile değilim. Onlar kim bilir ne sıkıntılarla yazmıştır o şiirleri. Avutmalı mıyım bununla kendimi? Sıkıldım artık bundan. Başka hayatlara bakıp kendimi avutamıyorum. Başka hayatlara bakıp mutlu olamıyorum. Bu ne kadar sürebilirdi ki zaten. Ben de olmalıyım artık. Kendimi uzaktan izleyerek yaşamaktan sıkıldım. Yaşamalıyım artık. Mesele bu yani.

Yorumda bile durduramıyorum kendimi. Bıraksınlar akşama kadar böyle saçmalarım. Öfke insanın kontorülünü alt üst ediyor.

Bu durum geçecektir elbet. Zaten bu şekilde daha fazla yaşayamam bu belli bir şey. Temmeniniz için teşekkür ederim. Bunları da yaşamak gerek ara sıra. Ama ara sıra...

Çok teşekkürler (bu kez defalarca)

negatif dedi ki...

gördüğümün onda birini göstermek için sana bütün hayatımı verebilirim. ama bunu asla yapmayacağım.

sen bu kadar değilsin, demek yeterli olmalıydı. ama söylemek asla yetmez.

keskin sözler bıçak gibidir. kalbine saplamazsan öldürmezler, sadece düşünce olarak kalırlar. bir bıçak gibi. nasıl düşünürsen öyledirler. birinin kalbine mi saplayacaksın? meyve mi soyacaksın onlarla?

sözlerle ne yapıyorsak hayatımızı etkiler. ne yapacağımızı da biz seçeriz sözlerin etkilediği hayatımızla. kısır döngüyü yaratmak kolaydır.

ne desem yetmeyecek. demeyecektim, ama yine dedim.

(başka şeyler de söyledim tabii. söylemezsem bilemezsin. bilirsen de benden nefret edebilirsin. söylemeyeceğim. çünkü hiçbir şey değişmez. değişmese de söylerim bazen.)

ve asla'lara o kadar da inanmıyorum ben.

alter ego dedi ki...

teşekkür ederim canım benim. sen bir şey yapma benim için. kendin için yap ne yapacaksan. bana hep dersin ya kendin için bir şeyler yap diye. ben kendim için bir şeyler yapmaya çalışayım. sen de kendin için bir şeyler yap. sonra ne yaptıklarımızı konuşabiliriz belki. konuşacak bir şey kalmadı yoksa...

negatif dedi ki...

konuşacak çok şey var daha. artık yaptıklarımızı konuşalım istiyorum. öyle, 'yapalım'. bugünleri de hiç unutmayalım. baktıkça bir şeyler hatırlatsın bizlere. o dediğin olsun, ne günlerdi be diyelim. olur yani bunlar.

(noktalama işaretlerinin bir kısmı+delete+ctrl tuşları çalışmıyor. soru işareti koyamıyorum, en çok o koyuyor bana. bu yüzden soru sormaktan vazgeçebilirim. belki soru sormadığımda cevaplar beni tatmin eder.)

:)

alter ego dedi ki...

yalnız klavyedeki bozukluklara dikkati çekmek isterim;
crtl= yani kontrol,
delete= yani silmek,
soru işareti=yani soru.
adeta şiir gibi bozulmuş klavye :)

negatif dedi ki...

şiir gibi de düzeldi maşallah :)
demek ki sorunlara başka türlü bakmak işe yarayabiliyormuş.

bilge dedi ki...

bu üstteki yorumlardan biraz korktum, ama yine de yorum yapmak istiyorum.

öncelikle hiçbir zaman eğlenmek için okuduğumu hatırlamıyorum. yani, bazı kitaplar istemsiz kahkaha attırıyor tabi, onlar sayılmaz. okumayı eğlenmek için yapanlar "boş vakit"lerinde okuyan insanlardır ki onlara laf etmem. çok boşturlar zira.

bunu söylemem neye yarar bilmiyorum ama gecenin en karanlık olduğu an güneşin doğuşuna en az vakit kaldığı andır derler hani. "seni çok iyi anlıyorum" demiyorum, aynı durumu (ne durumu onu da bilmiyorum ya gerçi) yaşamayan bilmez. ama şöyle ki, bazen gerçekten dibe vuruyoruz, çünkü ancak dipte ayaklarınla yerden kuvvet alıp tekrar yukarı çıkabiliyorsun.

geçer, geçecek. sabretmek gerek. bu ne işe yaradı? muhtemelen bir işe yaramadı biliyorum, ama yine de saçmalamak istedim işte. en azından konuşmak istedim, umarım yanlış bir şey söylememişimdir.

alter ego dedi ki...

teşekkür ederim bilge.
yalnız şunu demeden geçemeyeceğim; asla sözünü sakınma! ben sözümü sakına sakına ne hale geldim bak. bu hiç iyi değil. bir şeyi okuduğunda, aklına herhangi bir yorum gelirse söyle onu hemen. yüz yüze diyaloglarda da böyle olmalı insan. herkese her şey söylenebilmeli. hiç dolandırmamalı.
hele ki dostlara karşı. dostlarımdan en büyük temennilerimden biridir; bana tokat gibi cevap verebilmeleri. sürekli eksiklerimi, yanlışlarımı vursunlar yüzüme. öteki türlü bir dostluk ne işe yarar ki? sürekli eğencelik şeyler okumak gibi olur bu yani senin tabirinle ‘boş’tur.

neden korkuyorsun? neden saçmalamış olasın ki? neden yanlış bir şey söylemiş olasın?

tekrar teşekkür ederim harika yorumun için.

bilge dedi ki...

:) peki tamam, söz sakınmayacağım artık o zaman.

rica ederim.

görüşmek dileğiyle.