Diyelim ki yıllar boyunca her gün kahve içtiğiniz bir fincan size bir gün bir çay bardağı olarak görünüyor. Ne yapardınız? İlk önce gözlerinizi ovuştururdunuz. Sonra oturup düşünürdünüz bunun nasıl böyle olduğunu. Derken tekrar baktığınızda onun eski fincanınız olduğunu görürseniz peki? Eh gördüğüm bir yanılsamaydı sadece der geçiştirirsiniz değil mi? Peki bu başka bir gün tekrar olursa? Daha sonra bir gün tekrar ve tekrar olursa. Ve sonra da hayatınızdaki her şey böyle sürekli değişip bir başka görünürse size? Akıl hastası olduğunuzu düşünürsünüz değil mi?
Sadece somutlaştırmak istedim bu saçma örnekle. Soyut düzeyde de bu şekilde muhakememizi sürekli yitiririz. Ama hep bir yanılsama olduğunu varsayıp üzerine düşünemeyiz. Somut düzeyde sabitimiz hep mesnetlidir. Duyularımız yanıltmaz bizleri. Ama soyut düzeyde, düşündüğümüz şeylerin sabiti hep mesnetsizdir. Bir düşündüğümüz, başka bir düşündüğümüzle çeliştiği takdirde, gözlerimizi ovalamayız bile ve çok kısa sürer şaşkınlığımız. Daha sonra yine kendimizi yalanlarsak ve bunu sürekli yinelersek, yine de garipsemeyiz. Hatta gittikçe garipseme eşiğimiz düşer ve hiç üzerine düşünmeye değer bulmayız sonra…
Bizi somut düzeyde akıl sağlığımızdan şüphe etmeye götürürken, soyut düzeyde bir de buna gelişim deriz ya üstelik. Yetmezmiş gibi bir de yalanladıklarımızın tümü bir tür utanç olarak dönerler ve örselerler bizi. Bu düşünsel muhakememizi yitirince vicdan muhakememizi de yitiririz sonra. Vicdanımız bir tür terazidir çünkü; doğru ve yanlışlarımızı belirlediğimiz. Bu vicdan terazimizin de sabitini koyacak bir yer bulamayız sonunda.
Yadsıdığımız bu tür şeyler, bir zaman önce bize ait olan ve sabitimiz olan bu şeyler, aslında hiçbir zaman yok olmazlar. Ve aslında utanç da bunların yok olmaması için birer doğal refleks gibi işler. Tam da burada gelişimden söz edilebilir aslında. Çünkü gelişimin, sürekli üzerine bir ekleme ile ilerlediğini varsayarsak, bir öncekini yadsımakla temeli sarsmış oluruz. Utanç temeli daima korur. Bunu yaparken de örseler bizi. Tıpkı bir yara gibidir; bizi korumak için acı veren.
Milyonlarca yıllık mirasımız olan biyolojimiz, nasıl ki bizi hiçbir farkındalık sahibi olmadan yaşatıyorsa, düşüce yapımız da böylesi bir mirastan nasibini almış gibidir. Düşüncemizi şekillendiren ahlaki değerlerimizi bu güdü ile inşa etmiş gibiyizdir. Fakat ne zaman ki bir devrim ile ahlak inşa edilir, ne zaman ki bu ilerlemeye yapay bir müdahale söz konusu olur, işte o zaman doğal ilerleme sekteye uğrar ve bizim pusulamız da şaşar. Bu pusulanın gösterdiği yönde ilerleriz uzun bir süre. Fakat bu ilerleme doğrultusunda, içimizdeki bir hissiyat da, sürekli yanlış yöne doğru ilerlediğimize kapılır. Ahlak bu hissiyatı sürekli hizasına çekerken, vicdan bu ayarı yemez. Ve vicdan ahlak ile ayrı düşmeye başlar.
Ahlaki olarak herkes herkesleşirken, vicdani olarak da herkes birbirinden ayrı düşmeye başlar. Çünkü vicdan özneldir, kendine hastır kişinin. Ahlak bir yerde maske olup da maskara ederken bizi birbirimize, vicdanımız için sabitimizi hep daha bir büyük çaba ile ararız. İşimiz zorlaşsa da, hep bizi var eden bir güdü bunu yapar. Neticede insan olmaktan başka bir şansımız yoktur. Her şey sadece buna değer, bir başka şeye değil.
Aslında her şey çok basit. Hiçbir sanrı da temelsiz değil. Ben şu an bu satırları yazarken, müthiş saçmaladığımı hissediyorsam eğer, bu şüphesiz ki hissettirildiği için oluyor. Fakat her şeyiyle, saçmalamam da benimdir ve vicdanidir. Bir gün bir fincanı bir çay bardağı olarak görürsem, bundan dolayı nasıl ki kendimle hesaplaşmak zorundaysam, düşünsel olarak vardığım ve ifade ettiklerim için de yine kendimle hesaplaşacağım. Bunlar bir farkındalıktır neticede. Belki mesnetsiz ama kesinlikle vicdani.
Ve herkes herkesleşirken, ne olur ideal sabiti kendisi addedip de, vicdanını bastırmaya çalışmasın. Ahlak öldü bunu biliyoruz. Bundan sonra vicdanla yol almak gerektiğini de bilmeliyiz belki...
Not: Fincan örneği önümde duran bir fincan üzerine verilmiş bir örnekten ibaret.
6 yorum:
ama bu, bu haksızlık! inception'ı izlediğimden beri ben de "bir sabit istiyorum, neyin rüya neyin gerçek olduğunu bilmeye ihtiyacım var" diye diye sabitli bir yazı yazmayı planlıyordum. tabii ben kaç aydır erteleyince sen benden önce davranmışsın, yazının ilk 4 paragrafını çalarsam haksızlığı yok edebiliriz bence :p
şaka bir yana, yazı çok harika. iyice sindirebilmek iiçn birkaç defa okudum.
ancak, saçmalamak sözcüğü sana hiç yakışmıyor. etraftakiler sabitin olsun, onlara bak da nasıl saçmalanır öyle gör.
Kendim yazmışım gibi sahiplendim; öyle bir ruh durumu.
Sadece bunu söylemek istedim.
Yüreğinize sağlık.
Yazdıklarını okurken aklımda hep "yabancılaşmak" vardı. Bu kavrama dışarıdan baktığımı, biraz da kendi yabancılaşmama/yabancılaşmamıza bakmam gerektiğini düşündüm. Kahve fincanı çay bardağı gibi görünüyorsa bu yabancılaşmadır, değil mi? İlk aklıma gelen odamı nasıl gördüğümdü. Sürekli başka türlü görüyorum. Hem iyi, hem kötü. Her zamankinden farklı görmeye başladım şu günlerde.
Örneğinin saçma olduğuna, duyularımızın (duygularımızın belki) bizi yanıltmadığına, ahlakın öldüğüne,... -e/-a, katılmıyorum. Katılmadığım şeyleri burada saymayayım. Önemli olan bu değil. Bakış açın önemli. Kendi gerçekliğinin görünen bir yüzünü yazmış olman önemli. Benim tarafımdan bakınca düşündürüyor olman önemli. Bu yazını diğerlerinin dışında tutuyorum. Seni yönlendirmek gibi olabileceğinden "senden böyle şeyler okumak isteriyorum" demeyeceğim. Bunu hem haksızlık hem de sınırlandırma olarak görebileceğini düşünüp söylemiyorum. Düşündüklerimin hepsini de söylemiyorum. Sadece sevdim diyeyim, işime gücüme bakayım.
Görüştüğümüzde konuşmadıklarımızı yazıyor oluşumuzu seviyorum.
"senden böyle şeyler okumak isteriyorum"
(isteriyorum yeni bir şey değil. istiyorum olacak o.)
bilge,
inanır mısın inception hiç aklıma gelmemişti. eğer aklıma gelseydi daha çeşitli yerlere bağlardım herhalde.
erteleme bir an önce biter de yazarsın umarım. sabit meselesi çok enteresan bir konu zaten. eh bir de konuyu işleyen sen olunca güzel bir yazı olur eminim. bekliyoruz :)
nomen,
çok teşekkür ederim. düşünceyi ele alışınız olsun, düşündürdükleriniz olsun bir çok açıdan sizden feyzaldığım bir gerçek. öyle hissettirmişsem, birazcık da olsa başarılı olmuşum demektir :)
negatif,
yabancılaşma var tabi ki. zaten derdim kaynağı buradan çıkıyor. yabancılaştığım bir noktadan bir çok düşünceye tümevarım yapmak gibi. fakat bunu sistematik bir biçimde yapamıyorum. bunu zaten becerebileceğimi de sanmıyorum. başlık zaten daha önceden çıkmıştı. onda da böylesi bir metot olduğu söylenebilir. şu yazıda; http://yazikarakteri.blogspot.com/2011/12/aslnda.html
bundan sonra da “aslında” başlığı ile devam edebilirim belki böyle saçmalamaya. böyle dediğim zaman da bir tür mütevazilik olarak filan değerlendiriliyor. fakat bunun literatürdeki karşılığı olsa olsa saçmalamaktır. bilge de saçmalamak sözcüğünün yakışmadığını söylemiş mesela. sen de saçma olduğuna katılmıyorum demişsin. şimdi yorum uzayacak ama bunu da yeri gelmişken anlatacağım;
bu yabancılaşma bir çok açıdan bir tür yapaylık temelli oluyor. hali hazırda kendimi hiçbir şekilde konumlandıramıyorken, bu yapaylık içerisinde sıkılıyorum. hem de öyle böyle bir sıkılganlık değil bu. hal böyle olunca saçmalamak ihtiyacı duyuyorum. çünkü bu sunilik içinde bir anda bana en doğal gelen şey oluveriyor bu saçmalamak sanırım. bundan ötürü de gocunacak bir şey olduğunu düşünmüyorum. ben söz gelimi kötü bir insan da olup, bundan gocunamaya da bilirim. çokça kez beni iyi bir insan olarak değerlendiren bazı insanlardan çok feci şekilde rahatsız oluyorum mesela. sadece beni iyi diye değerlendirdikleri için. bu durum da bunun gibi bir şey aslında.
diğer yandan da sizler güzel insanlar olduğunuz için her okuduğunuzda anlam kaygısı güdüyorsunuz elbette. düşünüp bir yere varıyorsunuz ve anlamlı kılıyorsunuz. ne güzel. ben mutlu oluyorum bundan. ama bu durum, bunun bir saçmalama olduğu gerçeğini değiştirmez sanırım.
neyse öyle garip bir durum bu. ben “böyle şeyler okumak istemiyorum” olarak okumuştum ikinci yorumu görmeden önce. meğer istiyorum demişsin. bu da beni sevindirdi tabi. çok teşekkür ederim.
yorum da uzun oldu özür diliyorum bunun için.
yeni bir "yaşamak" tasarlamam gerektiğini düşündüren şeyler oldu. ne olduğunu hiç anlamadım: ya aydınlandım ya da büsbütün karardı dünya. ama yeni bir "yaşamak".
anlam kaygısıyla bağlantısı olabilir.
yarın bulalım birbirimizi.
Yorum Gönder