5 Temmuz 2012 Perşembe

savunma

blogu tasfiye ettim. insanları rahatsız etmeye yönelik yazıları kaldırdım. çünkü gerçek dünyada değer verdiğim insanlar tarafından ciddiye alındığını, dahası onlara rahatsızlık verdiğini anladım. sevgili negatif ile beraber olduğumuz vakitlerde sık sık bunun mevzusu açıldı ve  gereksiz yere kafa yorucu bir hale geldi. aslında tüm bunlar benim boş şeylere kafa yormam ile başladı. benim kafa yormam hadi neyse de çevremdeki insanlar da bana kafa yorunca buna dayanamadım. kendimi savunma ihtiyacı hisseder oldum.

boş yere kafa yorduğum şeyler, bazı insanların ilgi alanıma girmesi ile başladı. bu insanların bloglarında yazdıkları, diğer sosyal medyada paylaştıkları ve gündelik hayatlarındaki gerçek konumları üzerine düşündüm. aslında insanlar üzerine kafa yormak, onların yaşayışlarını irdelemek çok tehlikeli şeyler. hele bir de bu değerlendirmeleri ifade etmeye kalkarsan dünyada senden kötü bir insan yoktur. şimdiki savunmam da burada (blogda) kötü olmaktan gocunduğum için değil, beni tanıyan, iyi olarak bilenlere yönelik ortadaki çelişik durumu açığa kavuşturmak, bunu neden yaptığımı en azından bir nebze de olsa onlara ifade edebilmek için. bunu da onlar kafa yormuş oldukları için bir gereklilik olarak görüyorum. tabi bunu başarabilecek miyim bilmiyorum.

başlıca takıldığım mevzu sosyal medya üzerindeki paylaşım hadisesi üzerindeydi. ben de şu an gördüğünüz üzere sosyal medya da bir şeyler paylaşan bir kullanıcıyım.  fakat bunun neresindeyim bilemiyorum. bu ilgi alanıma giren insanları irdelediğim zaman pusulamı şaştım ve burada saçmala gafletine düştüm. çünkü bu insanlar, burasını, kendi kendilerine kabul edemedikleri bir takım şeyleri insanlara kabul ettirme gayesiyle kullanıyor gibi geldi. burada inşa ettikleri dünyaları ile dış denetimlerini gerçekleştirerek yaşayabileceklerini zannetmelerine anlam veremedim. böyle bir yaşamı kabul edemedim. daha vahim olanı bunu yaparak kendi denetimlerinden uzaklaştıkları, içinde bulundukları durumdan kaçtıkları, kendilerinden ve gerçek dünyalarından uzaklaştıklarını düşündüm. anlam veremediğim bir takım şeyler vardı ve bunlara ciddi ciddi kafa yordum.

şu an için neden kafa yorduğumu düşündüğüm zaman elbette olayın bende bittiği sonucunu çıkartabiliyorum. ben yaptığım her şeyin sorumluluğunu üzerime  alabiliyorum ve bunda aşırıya da kaçabiliyorum. son zamanlarda bundan birazcık olsun sıyrılmayı istedim sanırım; bu benim için bir yüktü ve bu yükü biraz hafifletmeliydim. bunun genel geçer bir çaresi var; insanların yüklerini birbirlerine transfer etmesi. ama engel şu ki; fazlasıyla dışa kapalı bir konumdaydım ve bundan ötürü de bir takım sıkıntılar çekiyordum. artık kendimi tam anlamıyla şizoid bir insan olarak değerlendirecek düzeye gelmiştim. bunun değerlendirmesini bile kendim yaptığıma göre varın siz düşünün durumun ne kadar vahim olduğunu. diğer yandan da dışarıya açılmamın gerekliliğini, dışa dönük bir denetim gerçekleştirmem gerektiğini, hayatımı haklı çıkartmak ve insanlara yansıttıklarımı önemsemem gerektiğini etüt ettiğim zaman da bunun içerisinde asla yer edinemeyeceğimi, bunun içerisinde herhangi bir beklentiye giremeyeceğimi anlıyor ve daha da kabuğuma çekilme ihtiyacı hissediyordum. çünkü bunun içerisinde bir ayrıma gelip çatıyordum. zira bunda ciddi şekilde insanın kendisini yitirdiği, dahası birçok şeyi değersizleştiği ve anlamsızlaştığı düşüncesine kapılıyordum. kendince çok şeye değer veren, dahası her şeyde anlam kaygısı güden benim gibisi için zor bir süreç oldu. yani yükü yine sırtlanıyordum fakat her yere bırakışımda onu tekrar kaldırmak zor geliyordu. bunun kopukluğu da sorunlar açtı tabi başıma. neyse bu kısmını uzatmayayım, sizi de pek ilgilendirmeyebilir zaten.

sizi ilgilendirebilecek, yani etüt ettiğim şeyler neler peki? bunu ben sorumlulukla irdeledim. temelde özgürlük ve sorumluluk arasında bir kutuplaşma vardır malum. insanlar sorumluluklarından sıyrılabildiği ölçütte özgür olduklarını düşünürler. fakat her insan kaçınılmaz olarak, kendi dünyasından, yaşayışından, seçimlerinden, hareketlerinden tamamıyla sorumludur. işte buradaki özgürlük ürkütücü bir kavramdır. çünkü özgürlük de burada bir tür sorumluluk olur. hem de gayet ciddi bir sorumluluk. benim takıldığım temel nokta insanların tüm bu yansıttıklarından, etrafa yaydıkları yaşayışlarından ne tür bir sorumluluk hissettikleriydi. dışa dönük yaşamlarında genellikle özgürlüklerini yansıtırlarken, kendi kendilerine karşı da bir tür bağlayıcılık yarattıklarını gözlemledim. şöyle ki; dışarıya yansıttıkları dünyalarındaki özgürlüğe yönelik insanlardan gelen tepkilerle motive olmaya çalışarak kendisine karşı sorumluluklarından kaçmaya çalışmaları gibi bir durum oluşuyordu. fakat bu temelde çok tutarsız bir durum. kimse kendisine karşı sorumluluklarını başkasından gelen tepkilerle ölçüp - biçemez. dışarıya karşı sorumsuz olup da kendisine karşı sorumluluklarından kaçamaz. böyle bir özgürlük yok maalesef. herkes her şeyi ile yüzleşmek zorundadır ve herkes yüzleşebildiği ölçütte alanını genişleterek özgür olabilir diye düşünüyorum. yani diyeceğim o ki; özgürlük o kadar kolay elde edilebilecek bir şey değil, bu yaptığınız şey bir özgürlük değil bas baya bir tür tutsaklık. insanları birbirlerine bağlayan bir tür tutsaklık.

işte burada yer edinmek üzerine temel sıkıntım bu. ben bu esaretin içerisinde yer alamayacak kadar kendim ile uğraştığımı ve kendimdeki sorumlulukları yıkarak özgürlüğünümü elde etmeye çalıştığımı düşünüyorum. ve ileriye dönük hayattan beklentilerim de bunun üzerine kurulu, daha da bu konuda yapmam gereken çok şeyin var olduğunu biliyorum. fakat şimdi bunu teslim edebilmem, yani teptiğimi düşündüğüm onca yoldan cayabilmem pek mümkün görünmüyor. bu tarafta herhangi bir ilerleme göremiyorum.

peki bu yıkıcı olmayı mı gerektiriyor? insanların bu ilerlemelerine saygısızlık etmek mi gerek yani? elbette gerektirmiyor. her şeyi en başında boş verebilirdim. ama tüm bunlara bir kere kafa yordum ve bu beni bir şekilde içine çekti. ve sonuç olarak bunun içinde bir yer edindim. benim dışa dönük olarak gerçekleştirebileceğim sorumsuzluk da bu oldu işte; bir tür saldırı. üstelik ben bununla kendimi motive de edemezdim ve fazlasıyla üzerdim ki böyle oldu zaten. fazlasıyla anlam kaygısına düştüğüm zamanlar böylesi durumlara girebiliyorum. aslında daha ziyadesi burada bir saf belirlemem, çizgimi çizmem, bunun için de kendimi korumam gerekiyordu.

temelde takıldığım şeyler de bu eksende düşündüğüm şeylerle bağıntılı oldu sanırım. sosyal medya konusu, makyaj konusu vs. paralellik gösteren noktaları olduğunu düşündüm. en basitinden insanların hayatlarını afişe etmelerindeki güdülenme ile makyaj konusundaki hassasiyetlerindeki güdülenme benzer geldi. ikisinde de dışarıya karşı iyi görünme ve bu doğrultuda göreceği takdirler ile kendini gerçekleştirmeye yönelik bir bağ var gibi. fakat insanların dışa dönük bu tutumları ile kendilerini gerçekleştirmelerinin mümkün olmadığına inanıyorum. herkesin kendine karşı sorumluluğu olması gerekirken, dışarıya karşı sorumsuz bir şekilde yayılmaları ve bununla özgürlük elde ettiklerine inanmaları bir kurtuluş değil. bunlarla bir yere kadar kaçılabilir.

buradan temelle daha bir çok şeye varılabilir. mesela etrafımızdaki olmaması gereken şeyleri olağan karşılanması gibi. bunu yapan insanlar genellikle kendilerine kabul ettiremedikleri şeyler olduğundan ve dışa dönük bir dünya inşa ettiklerinden kontrollerinin de dışarıya bağlı olduğuna inanıyorlar. haliyle hiçbir şeyin düzelmesi için bir çaba gösteremiyorlar, her çarpıklığa dahil oluyorlar ve bunun bir parçası olduklarını kabul ediyorlar.

bunun neresinden bakarsak bakalım; insanın kendisi ile yüzleşmesi, kendini gerçekleştirmesinin tek çıkar yoludur. dışarıya dönük bir gerçekleşme yoktur, bu günümüzün en büyük yalanlarındandır ve buradaki çarpıklığın da en temel sebebidir bana kalırsa. insanların doğruları ortak kabul görmüş doğruları benimsemeye yönelik bir çabaya dönüşmüş durumda. fakat bu çok boş bir çaba, her insanın kendine has doğruları vardır/olmalıdır ve bundan da tamamen bağımsız bir birey olarak kendisini sorumlu hissetmeli ve bu uğurda kabul görmeye çalışmalıdır. bunun için ilkeler edinmeli ve bu ilkeleri kendini bağlayıcı, özgürlüğünü kısıtlayıcı doğrultuda değil kendini özgürleştirmede, kendini gerçekleştirmede kullanabilmelidir. insanlar tarafından kabul görmek mutlak bir şekilde onlara uyum göstermekten geçmemeli. bu şekilde kabul görmek çok önemsenmemeli, bu çeşitliliği azaltır ve insanları sürüler halinde bir tür koyuna çevirir. tüm bunların sonucunu abartabilirim; bunun dünyayı cehenneme çeviren bir şey olduğunu bile söyleyebilirim. kavgayı, cinayeti, savaşı daha nice kötülüğü bile buna bağlayabilirim. çünkü bu şekilde gerçekleştirilen yaşayış, her türlü dış etkene açık, her türlü basit imajlarla şekillenebilen ve bu doğrultuda atılan her yemi kolayca yutan insanlar yaratan berbat bir durum diye düşünüyorum. bugün iletişim olanakları arttıkça insanlara sunulanlar arttı ve bu durum şiddetlenerek büyüyor da.

bunu, "herkes bununla mutluysa sorun yoktur, bundan sana ne?" düzeyine indirgeyemeyeceğimizi düşünüyorum. bu şekilde bir mutluluğa da inanmıyorum. zira söz konusu mutluluğu idrak edecek bir benlik göremiyorum. söz gelimi insan başkası için mutlu olmaz, kendi için mutlu olabilir; başkasının istediğine yönelik göründüğüyle mutlu olmaz, kendi olarak kabul gördüğüyle mutlu olabilir. yani ancak kendine dokunan, kendine yarayan ile mutlu olabilir. hepimiz toplumda kendimize has niteliklerimizle kabul görmeye çalışmalıyız ve bizim için gerçek olan şey şüphesiz ki budur. olması gereken de hepimizin gerçekliği olmasıdır.

çok uzadı. benden bu kadar, daha da savunamayacağım. bir işe yararsa eğer iyidir, bu kadar uğraştığıma değer. yaramazsa da sağlık olsun ne yapalım.

2 yorum:

negatif dedi ki...

hepsinin sonunda yine gittim o adamı buldum. schopenhauer mutlu olmanın erdem olduğunu düşünüyor.

bu yazdıklarını yazan insanı tanıyorum. önceki yazdıklarının gereksiz yere dokunması belki yapabileceklerinin farkında olmamdandır. başka türlü de anlatılabilir deyip durmam da bundan. sen yapabiliyorsun.

ne diyeyim. sınavdan sonra tekrar okurum bunu. üzerine düşünürüm yine. sanıyorum düzgün bir şekilde tartışabiliriz de. güzel sohbet olur.

kolay tüketilmeyecek bir yazı yazdığını düşünüyorum. resmen tatmin oldum. insanın kendini savunma gerekliliği bende hep olumsuz duygular uyandırsa da bu seferlik başka türlü düşünebilirim. bunların söylenmesi senin için bir gereklilikti. benim de duymaya ihtiyacım vardı.

gerçekten bir şeyler başka türlü olabiliyor. biz hangi yolu seçersek o yoldan gidiyoruz. seçme ve seçilmeme hakkımız var, mümkün olduğunca kullanmalıyız.

çok yanlış bir zamanda erdemli olmanın niçin gerekli olduğunu sormuştum kendime. içinden çıkamadığım bir soruya dönüşmüştü, bir sürü saçmalıklarla boğuşmak zorunda kaldım. yanlış zamanda yanlış sorular sorulmamalı. sorumun yanıtını bulamadım ama o beni buldu. Marquis de Sade'dan bir paragrafla bütün kafa karışıklığımı çözmüştüm. yazdıkların o soruyu sorduğum zamanlardan bugüne dek yaşadıklarımı anımsattı.

ohş.

alter ego dedi ki...

savunma iyidir, gereklidir.

yaşamak bile bir yerde kendimizi savunmakken hele.

hiç birimiz kendimizi hiçbir şeye karşı savunmayacak kadar kusursuz değilizdir herhalde.

e kusursuzu da aramadığımıza göre?
ben üzerime gelinmesinden, kendimi savunma ihtiyacı hissedip bunu düşünmekten ve ifade etmekten gerekli olan bir çok anlam çıkartabilirim. bunu neye ve kime karşı yaptığına göre durum değişir.
keşke etrafımda senin gibi insanlar daha fazla olsa ve ben bunu daha sık yapıyor olsam :)

sınavdan sonra okursun diye yazmıştım. sınavdan sonra da yazabilirdim fakat bu yazının yazıldığı günkü konuştuklarımız aklımdayken bir an önce yazmak istedim.