30 Aralık 2011 Cuma

altı çizili satırlar - kürk mantolu madonna

Sabahattin Ali - Kürk Mantolu Madonna
(YKY Yayınları - Sayfa 127)

... Şimdiye kadar zannettiğim gibi, kitleden ayrılmanın bir hususiyet, bir fazlalık değil, bir sakatlık demek olduğunu hissediyordum. Bu insanlar dünyada nasıl yaşamak lazımsa öyle yaşıyorlar, vazifelerini yapıyorlar, hayata bir şey ilave ediyorlardı. Ben neydim? Ruhum, bir ağaç kurdu gibi beni kemirmekten başka ne yapıyordu? Şu ağaçlar, onların dallarını ve eteklerini örten karlar, şu ahşap bina, şu gramofon, şu göl ve üzerindeki buz tabakası ve nihayet bu çeşit çeşit insanlar hayatın kendilerine verdiği bir işi yapmakla meşguldüler. Her hareketlerinin bir manası vardı, ilk bakışta göze görünmeyen bir manası. Ben ise, dingilden fırlayarak, boşta yuvarlanan bir araba tekerleği gibi sallanıyor ve bu halimden kendime imtiyazlar çıkarmaya çalışıyordum. Muhakkak ki dünyanın en lüzumsuz adamıydım. Hayat beni kaybetmekle hiçbir şey ziyan etmeyecekti. Hiç kimsenin benden bir şey beklediği ve benim hiç kimseden bir şey beklediğim yoktu.

İşte bu andan itibaren bende, hayatımın istikametine hakim olan değişme başladı. Lüzumsuzluğuma, faydasızlığıma bu andan itibaren inandım. Ara sıra hayata tekrar döner gibi olduğum, yaşadığımı zannettiğim oldu. Hatta bunları düşündükten birkaç gün sonra, yepyeni bir vaziyet, beni bir müddet için tesiri altına aldı ve oyaladı. Fakat ruhumun en derin bir köşesinde bu kanaat yeryüzünün bana ihtiyacı olmadığı kanaati, her zaman için yerleşip kaldı. Hiçbir hareketim onun tesirinden kurtulamadı; ve bugün de, aradan bu kadar uzun seneler geçtiği halde her şeyi, bilhassa cesaretimi büsbütün kırarak beni etrafımdan tamamen uzaklaştıran o anın bütün teferruatını, hatırlıyorum; o zaman kendi hakkımda verdiğim hükümlerde hata etmiş olmadığımı görüyorum...

29 Aralık 2011 Perşembe

bir yol-culuk hikayesi

Neresinden baksa bir yolculuk. Bir yolun değil, bir yolculuğun yolcusu olmak sadece. Nereden buluyoruz bu kadar düşünecek şeyi bilmiyorum. Bilmek için değil de, düşünmek için düşünmek de bir yolculuk meselesi aslında. Yolculuğuna yol çizmeye kalkanların, düşündüklerinin sadece düşünmek için olduğunu bilmeleri ne gariptir. Sonunda yolculuk yorgunluk, düşünce de bir düşten ibaret oldu.

Neresinden baksa bir anlam çıkartabilir aslında. Bildiklerinden değil, düşündüklerinden bu böyle. Hiçbir şey, üzerinde düşünülmeden anlamlı olmaz ya. Peki neden her şey üzerine düşündükçe bu kadar anlamsızlaştı?

Çünkü bilmek ilerlemek gibidir derdi. Bildiklerinin bilemediklerinden az olduğunu bilip, bununla avunabilirdi. Böylece aldığı yol da, alacağı yoldan az gibiydi. Yolculuğuna yol çizmek için bilmesi gerektiğine inanırdı. Böylelikle yolculuğu boyunca hep yol çizdi kendine. Yolcu olduğunu bile unutmuştu artık.

Sonunda yoruldu. Artık düşündükleri ona bir düş, yolculuğu ise bir yorgunluk gibi geliyordu sadece.

21 Aralık 2011 Çarşamba

olabilirdi

Baktığımı pek iyi göremediğim için, hiçbir şeye bakmamaya çalışıyorum. Ben bakmadığım için iyi olsunlar oldukları yerde. Bende her türlü iyi olamayacaklardı zaten. Kendilerinde iyi olsunlar bari. Böylelikle dünya daha güzel bir yer olabilir belki.

Körler görebilselerdi, şüphesiz her şeyi çok güzel görürlerdi. Çünkü sadece görmek, onlar için en elzem mesele olduğu için, ne gördüklerinin pek umurlarında olacağını sanmam. Bu yüzden de dünyayı körler görsünler mümkünse. Böylelikle dünya daha güzel bir yer olabilir belki.

Bunca öldükten sonra, artık sadece yaşamanın en elzem mesele olduğunu düşünmek istiyorum. Böylece ne yaşadığımın pek umurumda olmayacağını zannediyorum. Hiçbir şey yaşamadan, yaşamayı bu kadar yadsımak kolay. Ölmek de kolay bundan. Bu yüzden yaşamayı bilenler yaşasın bu dünyada. Böylelikle dünya daha güzel bir yer olabilir belki.

Tüm bunlardan sonra mı? Evet. Bilmemek değil öğrenmemek ayıpsa…